“Doğruyu söylemenin pek çok yolu vardır ve bunların hepsi dürüstlükten geçmez.” Hector Macdonald, Türkçede yeni yayımlanan Hangi Doğru (Domingo Yayınları, 2020. *Çev: Aslı Perker, Özgün İsim: Truth, 2018) isimli kitabına böyle bir önermeyle başlıyor. Yalan, sahte ve yanıltıcı haberlerle başımızın dertte olduğu post-truth çağında Macdonald, kitap boyunca doğrunun da göründüğü kadar dosdoğru olmadığı konusu üzerine derinleşiyor. Okumaya başlayınca ‘zaten yalanlarla başımız dertteyken bu da nereden çıktı?’ diye bir of çekiyor insan ama bazen doğruların da ne kadar yanıltıcı olacağını görmemek işten değil. Çünkü bazen ortada tek bir doğru olmayabilir, aynı konuyla ilgili ‘rakip doğrular’ yarışabilir. İşte seçtiğimiz rakip doğru veya bize seçilip sunulan rakip doğru bazen asıl doğruyu gizliyor olabilir.

Macdonald kitapta çarpıcı örnekler kullanıyor. Çoğu uzun olduğu için bir köşe yazısına sığmaz ama birine yer vermek isterim. Şöyle bir cümle düşünün: “Kinoa bitkisinin Batı’da popüler olmasıyla yetiştiği ana bölge Bolivya ve Peru’da fiyatları üçe katlandı. Beş yıl içinde yerli halkın ana besin kaynağını artık yüzde 34 daha az tükettiği gözlendi.” Ne düşündünüz? Açıkçası benim ilk düşündüğüm ‘zengin Batılılar kinoa yiyecek diye yerliler ana besin kaynağından olmuş’ şeklinde oldu. Ancak konuya derinleşince bambaşka bir gerçek olduğu ortaya çıkıyor: Gerçekte kinoanın popüler olmasıyla yerli halkın geliri artmış ve önceden yoğun olarak kinoa tüketmek zorunda kalırken, yükselen standartları sayesinde başka şeyleri de deneme fırsatı bulmuşlardı. Kinoa fiyatlarının üçe katlandığı ve yetiştirildiği bölgelerde artık yüzde 34 daha az tüketildiği yalan değil doğru. Ancak bu doğruyu dosdoğru yorumlayınca elinizde yeni bir doğru olmuyor.

Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda, tam da bu kitabı okuduğum hafta yaşadığımız ve rakip doğrular içeren, bu nedenle farklı değerlendirmelere tabi olan bir olayı işlemek istiyorum.

MİT KANUNU VE RAKİP DOĞRULAR

Biliyorsunuz gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç tutuklandı. Tutuklanmalarına neden olan haberle MİT Kanunu’nun 27. maddesindeki suçu işledikleri iddia ediliyordu. 2014 yılında yeniden düzenlenen bu maddeye göre MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini herhangi bir yolla ifşa etmek suçtu. Gazetecilerin tutuklanmasını savunanlar; yayımlanan haberle, kanun maddesini yan yana getiriyor ve rakip doğrulardan kendilerine göre en güçlüsünü seçtiklerini düşünüyordu. Oysa bu olayın rakip doğruları da vardı ve farklı şeyler söylüyordu. Örneğin; Cumhuriyet’ten Leyla Kılıç’a konuşan eski basın savcısı Ali Özgündüz ‘suçun alenileşmesi’ diye bir olgudan söz ediyordu. Eski basın savcısı Özgündüz; “Haberde bahsedilen görevlinin kimliği daha önce açıklanmıştı. Dolayısıyla bir kez alenileşen bir olayın daha sonra yazılması suç oluşturmaz. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun 27. maddesinde öngörülen husus, daha çok özel kasıtla işlenebilen suçtur. Yani siz bir MİT görevlisinin açığa çıkması için özel kasıtla bunu yapmanız gerekir. Halbuki bu olayda şehit olmuş birinin cenaze haberi yapılıyor” diyordu.

TÜM RAKİP DOĞRULARI GÖREBİLMEK

Söz konusu gazetecilerin tutuklanmasını isteyen, hedef gösteren veya tutuklanmalarında fayda görenler için son doğrunun bir önemi yok. Ancak niyeti bu kadar açık olmayıp belli yankı odalarına sıkışmış insanlar için bu rakip doğrunun da dolaşımda olması önemli. Bunun için güçlü bir bağımsız medya kadar sorumluluk sahibi bireysel sosyal medya kullanıcılarına da ihtiyaç var. İşte bu yüzden, bir 21. yy becerisi ve gerekliliği olarak bir olayın içindeki tek rakip doğruyu değil tüm doğruları görebilecek bir donanım kazanmak zorundayız. Macdonald bahsini ettiğim Hangi Doğru kitabında “Bilginin demokratikleşmesi güç kadar sorumluluk gerektirir” diyor ve ekliyor: “Duyduğumuz doğruların zihniyetlerimizi nasıl şekillendirdiğinin ve partizan bölünmelere yol açabileceklerinin daha fazla farkında olmalıyız. Kendi fikirlerimizin yankısından ve kendi yarattığımız filtre baloncuğundan kurtulabilmemiz için fikirlerimizi içinde yaşadığımız kabilenin inançlarını sorgulayacak rakip doğruları aramalıyız.” Bu köşede uzunca bir süredir yapmaya çalıştığım şeyin de bir özeti aslında bu. “Şimdi sırası değil” en sevmediğim cümle. Çünkü şimdi tam sırası. Zor günlerde daha da önemli.”