ÖSO ile çatışan El Nusra Türkiye’nin kontrolündeki Afrin’i aldı. ÖSO’yu destekleyen Ankara’nın bu duruma göz yumduğu ve HTŞ’ye alan açtığı ileri sürüldü. Peki iktidar neden ÖSO’yu gözden çıkardı, neyi planlıyor?

El Nusra’nın Afrin’i almasına neden göz yumuldu?
Fotoğraf: Depo Photos

Gündemin yoğunluğu içerisinde kaybolsa da Kuzey Suriye’de bölgesel denklemi de derinden etkileyecek bir gelişme yaşandı. Heyet Tahrir Şam (HTŞ) adını alan El Nusra Cephesi 13 Ekim’de Afrin’in kontrolünü ele geçirdi. Zeytin Dalı Harekâtı’nın gerçekleştirildiği Mart 2018’den bu yana TSK-ÖSO kontrolünde bulunan Afrin’in “bir gece ansızın” El Kaide bağlantılı HTŞ’nin eline geçmesi beraberinde pek çok soruyu da getirdi.

Afrin’i alan ardından da Azez’e yönelen HTŞ’nin bu hamleleri devletin resmi ajansı sıradan bir iç karışıklık olarak vererek geçiştirdi. Bölgeye valiler, öğretmenler, imamlar, hocalar atayan AKP iktidarı ise “her nedense” tüm yaşananlar karşısında sessiz kaldı. Amerikan yönetimi dahi HTŞ’nin Afrin’den çıkması için çağrı yaparken Ankara’nın kayıtsız kalması dikkat çekici. Birbirleriyle bağlantılı bu gelişmenin üzerindeki sır perdesinin aralanması, önümüzdeki günlerde bölgede yaşanacaklara da ışık tutacak türden.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK), ÖSO ile birlikte kontrol ettiği Afrin’in bir diğer cihatçı çete HTŞ’nin eline geçmesini tesadüf olarak açıklamak yanıltıcı olur.

EL NUSRA NASIL ‘BİR GECE ANSIZIN’ AFRİN’E GİRDİ?

Sınırdaki cihat emirliği olan İdlib’in önemli kısmını elinde bulunduran HTŞ’nin haziran ayından bu yana hazırlıklar yaptığı, adım adım El Bab ve Afrin’e doğru hamlelerde bulunduğu biliniyordu.

Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) Afrin’e girişine göz mü yumuldu? Gelişmeler pekala onu gösteriyor. Peki buraya nasıl gelindi?

Türkiye’nin kontrolündeki bölgede bir süredir ÖSO bünyesindeki Cebhe el-Şam (Şam Cephesi), Ceyş el-İslam (İslam Ordusu) ile Hamza Tümeni ve Sultan Süleyman Şah grupları arasında çatışmalar yaşanıyordu. Ekim ayının başlarından itibaren Halep’in kuzeyindeki El Bab dahil kırsal alanda yaşanan çatışmalar devam ederken Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), ÖSO içindeki savaşa açıktan taraf oldu. Hamza Tümeni ve Sultan Süleyman Şah gruplarına açık destek veren HTŞ’nin dâhil olmasıyla 10-11 Nisan’da şiddetlenen çatışmalar kısa sürede Hatay ve Kilis’in karşısındaki Afrin’e sıçradı. Cebhe el-Şam ve Ceyş el-İslam’ın geri çekilmesiyle HTŞ, 13 Ekim’de Afrin’in merkezini kontrol altına aldı. Bu çatışmalarda ÖSO içindeki diğer bazı grupların da HTŞ’yi desteklemesi gözlerden kaçmadı. Ahrar eş-Şam da HTŞ’yi destekleyenlerden oldu. Suriye İnsan Hakları Gözlemevine göre, on gün süren iç çatışmalarda çok sayıda cihatçı yaşamını yitirdi.

Bu kapışmada “Üçüncü Kolordu” içinde yer alan Cebhe el-Şam, Ceyş el-İslami’nin yanı sıra El-Mecd Tümeni, El-İslam Tugayı, Melik Şah Tümeni ve 51’inci Tümen gibi gruplar bir tarafta. “Üçüncü Kolordu” ÖSO/SMO içindeki en fazla silahlı güce sahip çatı örgütü konumunda.

Diğer tarafta Hamza Tümeni, Sultan Süleyman Şah, Ahraru Şam, Nureddin Zengi Tugayı, el-Şam Tümeni, Faruk Tugayı, 1’inci Tümen, Ceyş eş-Şarqiye ve Ahrar eş-Şarkiye ile bunlara destek veren HTŞ yer alıyor.

SMO bünyesindeki Ahrar el-Şam ve Sultan Murad Tugayı esasında ikiye bölünmüş durumda. Her iki grubun üyeleri, farklı bölgelerde fakrlı tarafları destekleyerek çatışmalara katılıyor.

HTŞ bünyesinde cihatçı Uygurların oluşturduğu Türkistan İslami Parti (TİP), Kafkasyalıların oluşturduğu Ecnad el Kavkaz ve Muhacirun ve Ensar Ordusu, Özbek İmam Buhari Tugayları, Özbek-Kırgız ağırlıklı Tevhid ve Cihad Tugayları ile Cunud el Şam, Ceyş Usra gibi örgütler var.

Şarkul Avsat, HTŞ ve müttefiklerinin Ankara destekli ÖSO’nun en önemli bileşenlerinden biri olan 3. Kolordu ile Türkiye’den yetkililerin huzurunda bir anlaşmaya vardığını ancak HTŞ Lideri Ebu Muhammed el-Colani ile 3. Kolordu Lideri Ebu Ahmed Nur arasındaki ilk tur müzakerelerin başarısız olduğunu yazdı. Her iki taraf da Türkiye’nin aracılık ettiği anlaşmanın hükümlerini çiğnedikleri yönünde karşılıklı suçlamalarda bulundu.

TÜRKİYE, HTŞ’NİN AFRİN’İ KONTROL ETMESİNE NEDEN SESSİZ KALDI?

HTŞ’nin Afrin’e girmesi Ankara ile Şam arasındaki perde arkasında sürdürülen temaslar ve gün yüzüne yansıyan diyalog açıklamaları sonrasına denk gelmesine dikkat çekici.

ABD’nin Suriye Büyükelçiliği Afrin’i ele geçiren Heyet Tahrir el-Şam’ı “terörist” örgüt olarak niteleyerek bölgeden derhal çekilmesini isterken AKP iktidarı ise günlerdir sessizliğini koruyor. Sınırın hemen diğer yakasında bizzat Türkiye’nin desteklediği gruplarla HTŞ arasındaki çatışmalar sonrasında Afrin elden giderken Ankara’da yaşanan sessizlik, işin içinde AKP iktidarının parmağı olduğu yorumlarına neden oldu.

Konuştuğumuz Suriye’de yaşayan uzmanlar, bölgedeki gazeteciler, Kürt yetkililer de bu görüşte. Her üç farklı kesimden gazeteciler, uzmanlar Türkiye’nin yani AKP iktidarının Afrin’i HTŞ’ye açtığı görüşünde. Afrin’de olanların Türkiye’nin planları dahilinde olduğu görüşü hakim.

Peki neden?

Bu konuda çeşitli rivayetler olsa da Erdoğan yönetiminin Afrin’i HTŞ’ye bırakmasının ve bölgede bu yapıya yani El Nusra’ya alan açmasının arkasında çeşitli hesaplar var. Konu üzerine konuştuğum ve dün meseleyi köşesine de taşıyan Evrensel yazarı Yusuf Karadaş’ın da yazdığı gibi bu nedenleri birkaç başlık altında toparlayabiliriz.

1) ÖSO’nun tasfiyesi: Erdoğan’ın YPG/SDG’ye operasyon için kapısını çaldığı Putin, adres olarak Şam’ı gösterdi. Şam yönetimi ise görüşmek için Ankara’dan ÖSO gruplarıyla birlikte kontrol edilen bölgelerden çekilmesini şart koşuyor. Anlara ile Şam arasında bir süredir müzakereler sürdürülüyor. Şam’ın barışma şartlarından en önemlisi ÖSO’nun tasfiyesi. Ankara, yıllardır besleyip desteklediği cihatçılardan bir çırpıda kurtulamayacağı için ÖSO’yu HTŞ’ye dövdürüyor. ÖSO’yu bir şekilde devreden çıkararak yerine “kontrolüm dışında” dediği HTŞ’yi monte etmek istiyor.

2) Cihatçıları hizaya getirmek: Bir diğer iddia da Ankara’nın ÖSO içinde kontrolden çıkan çeşitli grupları hizaya getirmek için de çatışmalara göz yumduğu yönünde. Çeşitli cihatçı yapıyı barındıran ÖSO içinde bir süredir Ankara’nın maddi yardımı kesmesinin de etkisiyle rahatsızlıklar vardı. Bu gruplardan bazıları açıkça Ankara’ya kafa tutmaya, hizadan çıkmaya başlamıştı. Bu gruplar Türkiye kendisine bağlı grupların bazılarının performansından son dönemlerde memnun değildi.

3) İdlib’in seyreltilmesi: Suriye ve bölgedeki kaynaklarımıza göre Ankara ile sürdürülen görüşmeler çerçevesinde Şam’ın öncelikli taleplerinden birisi İdlib’in köktendinci militanlardan seyreltilmesi. Şam-Ankara arasında İdlib için varılan mutabakat gereğince Bab el Hava-Cilvegözü kapısının Şam'a bırakılması karşılığında HTŞ'nin Afrin-Azez bölgesine kaydırılması konusunda uzlaşı sağlanmış durumda. Bunun için de İdlib’in büyük kısmını kontrol eden HTŞ’nin buradaki varlığının bir bölümünün başka alanlara kaydırılması gerekiyor. Bab el Hava sınır kapısı karşılığında HTŞ de bu bölgelerdeki kapılara sahip olacak.

4) HTŞ’yi cepheye sürmek: HTŞ yani El Nusra hem Suriye ordusu hem de YPG ve SDG ile çatışma deneyimine sahip. Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesine yönelik operasyon için istediği koşulları sağlayamayan Erdoğan yönetimi için HTŞ, son dönemlerde kendi aralarında çatışan ve güven vermeyen ÖSO’nun aksine uygun bir araç olarak öne çıkıyor.

5) Suriye’de kalmak: Ankara resmi bir ittifak içinde olduğu ÖSO’nun yerini alacak HTŞ üzerinden Kürtlerin yani YPG/SDG’nin hesaplarını bozmaya çalışacak. Bölgeye HTŞ’nin yerleşmesine göz yumarak bu bölgelerden çekilmeden çekilmiş gibi görünecek hem de ÖSO’nun parçalı görünümü yerine HTŞ’yi tek muhatap haline getirerek Suriye’nin geleceğine dair pazarlıklarda elini güçlendirecek. HTŞ’nin Afrin’i alması Türkiye için operasyon nedeni de olabilecek. Erdoğan’ın uzun süredir istediği YPG’nin elindeki Tel Rıfat’a yönelik operasyon için HTŞ istenilen bahaneyi sağlamış olacak. TSK bölgeye girmese de HTŞ’nin Tel Rıfat’ı alacak olması da Ankara’nın işine gelecek. Böylece Fırat’ın batısında Kürt yapılar YPG/SDG tamamen çıkarılmış olacak. Kürtlere göre ise bölgede demografik değişim amaçlanıyor. Afrin’deki durum, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yeni operasyonların başlaması anlamına gelebilir.

6) Kuzey Suriye’yi tek bir yapı ile kontrol etmek: Her ne olursa olsun HTŞ’nin Türkiye’nin kontrolündeki bölgelere Ankara’nın rızası olmadan bu kadar kolay girmesi mümkün değil. HTŞ’nin ÖSO içindeki gruplarla birleşip Cerablus’tan Afrin ve İdlib’e sınır bölgelerini tek elde tutması da Ankara’nın seçeneklerinden birisi. İhaleyi kendi üzerinden HTŞ’ye havale edecek. Üçüncü Kolordu ile HTŞ arasında Türkiye’den yetkililerin himayesinde yapılan görüşmede “Tüm cihatçı askeri grupların tek komuta altında birleşmesi” talebi oldukça manidar.

HESAPLAR ÇARŞIYA UYACAK MI?

Tüm bu senaryolar arasında HTŞ’nin Afrin’i alarak etki alanını genişletmesinin neye mal olacağı meçhul. İdlib’i kana bulayan bu cihatçı çetenin sınırın bir diğer yakasında Türkiye ile yeniden komşu olmasının sakıncalarını çok zaman geçmeden görmüş olacağız.

Afrin’deki durum da gösteriyor ki Suriye sahasında hesaplardan birisi kapanmadan diğeri açılıyor. Bölgesel, yerel, küresel aktörlerin at koşturduğu coğrafyada herkesin kendince çeşitli hesapları var.

Suriye’nin kuzeyindeki herhangi bir gelişmenin Ankara’dan bağımsız bir şekilde gerçekleşemeyeceği aşikar.

Kış aylarından bu yana ısrarla yeni operasyon talebini dile getiren Erdoğan yönetimi de seçim sathı mahalline girilirken şapkadan tavşan çıkarma peşinde. Yeni sınır ötesi operasyonlar, dış müdahaleler seçim öncesinde elini güçlendirecek etmenler. Her türlü sınır ötesi operasyonun kendisine yazacağının farkında olan iktidar, amaca giden her yol mubahtır düsturuyla elinden geleni ardına koymaktan imtina etmeyecektir. Bunun için radikal İslamcı örgütler birer kullanışlı aparat olarak aranan desteği sunuyorlar.

Suriye sahada da masada da daha çok şeye gebe.