Kapitalist-emperyalist sistemin krize girdiği, paylaşım, nüfuz, hegemonya kavgasının derinleştiği 21’nci yüzyıla özgü paylaşım savaşında bugünü ve yarını anlama, açıklama ve kavrama ihtiyacına her zamankinden de çok ihtiyaç var. Eksik, yanlış okumaların, kafa karışıklıklarının ayyuka çıktığı günümüzde ideolojik berraklığın sağlanması için sol bir okumanın yapılması önemli. SOL Parti’nin hafta sonunda gerçekleştirdiği, tüm gün süren “Tam Bağımsız Türkiye İçin Bağımsızlık Konferansı” mevcut açığı doldurması nedeniyle değerliydi.

Dönemin ruhuna uygun bir konuyu irdeleyen, emperyalizme dair önemli bir okuma sağlayan Bağımsızlık Konferansı’nın konuşmacılardan birisi de bendim. İlhan Uzgel Hoca’yla birlikte yer aldığım “Emperyalizm, Yeni Dünya ve AKP’nin Suriye Açmazı” başlıklı sunuma teknik aksaklık nedeniyle iştirak edemesem de gerek İlhan Hoca’nın gerekse diğer oturumlardaki katılımcıların aktardığı bilgiler ufuk açıcıydı. Siyasal İslamcı gericiliğin, emperyalist bağımlılık ilişkilerinin ülkeyi bir ahtapotun kolları gibi sarıp sarmaladığı bu iklimde “bağımsızlık” vurgusu her zamankinden de önemliydi. Kafa karışıklığının tavan yaptığı, kavramların birbirine girdiği, elmayla armudun birbirine karıştırıldığı günümüz Türkiye’sinde değerli bir fikir telakkisi, cimnastiği oldu.

Katılımcılarından Merdan Yanardağ, pazar günü BirGün’deki köşesinde etkinliğin önemine dair iki önemli saptama yaptı: “Birincisi; devrimci ve sosyalist hareketin liberalizmin bozucu etkisiyle antiemperyalist niteliğinin silikleştiği bir dönemin ardından yapılmasıdır. İkincisi ise; kendi devrimci referans alanlarına dönüş ve ideolojik-politik kimliğinin belirleyici köşe taşlarından birinin yeniden üretilmesi girişimidir.”

Emperyalist saldırganlığın arttığı buna karşılık antiemperyalizmin değersizleştirilmeye çalışıldığı günümüzde konferans her iki konuda da alan tutma adına önemli bir adımdı. Sahte antiemperyalist söylemlerle Amerikan emperyalizmiyle iş tutulduğu, küresel güç odaklarıyla kol kola girmenin “reel politik” gerçeklik olarak pazarlandığı kaotik iklimde yaşanan bulanıklığın berraklaştırılması şart.

ETKİNLİK, GÜÇ MÜCADELESİ SAFLARI KESKİNLEŞTİRİYOR

Teknik aksaklık yaşanmasaydı şayet, “Emperyalizm, Yeni Dünya ve AKP’nin Suriye Açmazı” oturumunda özetle şunlara değinecektim: Emperyalist paylaşım, güç ve nüfuz mücadelesinde rekabetin arttığı, buna bağlı olarak safların keskinleştiği bir tarihsel kesitten geçiyoruz. Kapitalist-emperyalist sistem yapısal bir krizin girdabında. Kriz derinleştikçe ortaya çıkan yeni aktörlerle beraber rekabet de tırmanıyor. Çin, Rusya gibi aktörler yarım yüz yıldır dünya jandarmalığına soyunan Amerikan emperyalizmine kafa tutmaya başladı. Bu durum yeni bir paradigma demek. İlhan Hoca’nın da değindiği gibi ABD’nin işi her zamankinden de zor, karşısında Sovyetlerin aksine ilk kez kapitalist bir rakip var. Küreselleşmenin savunuculuğunu ABD’den devralan Çin, hegemonya etkisini artırırken hegemonik bir gerileme içerisindeki ABD emperyalizmi Joe Biden ile birlikte yeniden siyasal etkinliğini artırma peşinde. “Amerika geri döndü” diyen Biden, Rusya ve Çin gibi rakiplerine her fırsatta açıkça gözdağı vererek rekabetin çetin geçeceğinin mesajını veriyor. Bir taraftan transatlantik ilişkileri onarmaya çalışan Biden yönetimi diğer yandan da keskin pençelerini çıkarmaya başladı.

Biden yönetimi Çin ve Rusya başta olmak üzere dünyanın geri kalanıyla rekabette hiç olmadığı kadar ‘kolektif emperyalizm’e bağımlı durumda. ABD, AB, Japonya üçlüsünden müteşekkil “kolektif emperyalist” cephe sahaya sürülmeden bu kapışmadan galip gelme şansı yok. Çin ve Rusya ikilisi ile tek başına mücadele edemeyeceğinin farkında olan ABD, müttefikleriyle cephe hattını sağlamlaştırmaya çalışıyor. Depreşen emperyal arzuları bu nedenle açık bir saldırganlığa dönüşmek üzere. Bunun izlerini Ukrayna’dan Güney Çin Denizi’ne uzanan farklı coğrafyalarda görmek mümkün.

SİYASAL İSLAMCI REJİMİN DERİNLEŞEN AÇMAZLARI

Kapitalist merkezler arasındaki rekabetin şekillendirmeye başladığı bu küresel yeni dünya denkleminde siyasal İslamcı AKP rejiminin açmazları her geçen gün derinleşiyor. Bir taraftan ABD emperyalizmi ile iş tutulurken diğer taraftan da Rusya ve Çin ile yol alınıyor. ABD ile Rusya arasında birlikte iş tutma girişimi bu fırsatçılığın sonucu. AKP’nin dış politik açmazı tam da burada. Bir bağımlılık ilişkisinden diğerine hızla mesafe kat edilirken yayılmacı, yeni Osmanlıcı hevesler uğruna bir ülke emperyalist maşaya dönüştürülüyor.

Onuncu yılını geride bırakan kirli bir nüfuz/etkinlik savaşının yaşandığı Suriye bu çarpıklığın ortalığa serildiği, cilaların döküldüğü bir sahne oldu. Demokrasi götürme yalanlarıyla siyasal İslamcı muhalefet üzerinden bir ülkenin üzerine çullanan ABD emperyalizminin koçbaşılığını yapan AKP iktidarı, emperyalizm-siyasal İslam ilişkisinin net bir biçimde ortaya seriyor. On yıllardır Amerikan emperyalizminin kollayıcılığında yol alan, o şemsiye altında serpilip büyüyen siyasal İslamcılık, çıkarlar çatışıp işler çığırından çıkınca sahte bir antiemperyalizm vurgusu yapmaya başladı. Bunu yaparken de ABD ile daha fazla işbirliği yapmak için çalınmadık kapı bırakmıyor. Her fırsatta Washington’a mesajlar gönderiliyor.

ABD’yi dengelemek uğruna Rusya’ya yanaşılsa da bir Soğuk Savaş imalatı olan siyasal İslamcılık bir bağımlılık ilişkisinden diğerine koşuyor. Sahte antiemperyalizm vurguları bu nedenle havada kalıyor. Emperyalizmin “kullanışlı aparatı” olan siyasal İslamcılığın Ortadoğu-Avrasya hattında üstlendiği misyon yeni kurulmaların habercisi.

Emperyalist güç odakları, çıkarları gereği tarihsel olarak nasıl Hıristiyanlığı kullandılarsa günümüzde de benzer şekilde İslamcılığı kullanıyorlar. AKP eliyle Türkiye’ye biçilen kaftan da bu “kullanışlılığın” sonucu. Bağımlılık ilişkisinin derinleştiği günümüz Türkiye’sinde emperyalizme karşı bağımsızlığın vurgulandığı konferans bu nedenle önemliydi. Suriye’den Ukrayna’ya, Kanal İstanbul’dan Montrö’ye, S-400’lerden Doğu Akdeniz’e yaşanılan gelişmeler emperyalizme karşı mücadelenin ertelenemeyecek bir görev olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Bu uğurda atılan her adım, yapılan her çalışma, kapsamı ne olursa olsun değerlidir ve de önemsenmeli.