İktidarın tüm “telkinlerine” rağmen vatandaş dövizden vazgeçmiyor. Sahip olduğu dövizi bozdurmak bir yana, eline geçen üç kuruşla da döviz almaya devam ediyor. Döviz tevdiat hesaplarının gelişimi bize bunu açıkça gösteriyor. Döviz alan vatandaş buradan bir faiz geliri elde etme amacı taşımıyor. Daha ziyade TL’ye olan güvensizliğinden dolayı dövize yöneliyor.

Üstelik TL mevduat faizleri o kadar düştü ki reel anlamda negatif faiz getirisi sağlıyor. Yani parasını TL mevduatta tutanlar enflasyon karşısında kayba uğruyorlar.

Merkez Bankası(MB) son zamanlarda aldığı kararlar ile vatandaşın dövize olan bu talebinden duyduğu rahatsızlığın faturasını bankalara kesiyor.
MB önce bankaların döviz tevdiat hesaplarına uyguladığı zorunlu karşılık oranını 200 baz puan artırdı. Böylece döviz hesapları için uygulanan zorunlu karşılık oranı %19’a çıkmış oldu. Ama bu artış ilk değil. 2019 yılı içerisinde yapılan artışlar 600 baz puan denk gelmektedir. Şöyle söyleyelim, bugünden itibaren bankalar mevduat olarak topladıkları her 100 doların 19 dolarını merkez bankasına karşılık olarak yatırmak zorundalar. Oldukça yüksek bir orandan bahsediyoruz. Ancak bu artıştan TL kredi hacmini reel olarak artıran bankaları muaf tuttu.


Ayrıca, MB bugünden itibaren bankaların döviz zorunlu karşılıklarına bir de komisyon uygulamaya başlıyor. MB diyor ki topladığınız döviz mevduatlarının %19’unu bana karşılık olarak yatıracaksınız ve bana yatırmış olduğunuz bu karşılıklar için de ayrıca %2,5 oranında komisyon ödeyeceksiniz. İyi iş.
Bunu yaparken de “reel kredi büyümesine dayalı” olarak diyerek eğer kredi verirseniz size daha düşük fatura çıkarırım diyor. Aslında burada örtük olarak kamu bankaları lehine bir ayırımcılık yapıldığını da söylemek mümkün. Çünkü MB’nin hedef olarak koyduğu kredi artışını, zararına da olsa, yapabilenler kamu bankalarıdır. Dolayısıyla MB aslında bir anlamda “kamusal zarara” yol açarak kredi kullandıran kamu bankalarının faturasını özel bankalara çıkarmaktadır. Üstelik uygulayacakları komisyon da sonunda Hazineye gelir kaydedileceği için, bir anlamda, kamu bankalarının görev zararlarının bir kısmını da özel bankalara yıkmış olacaklar.

Anadolu’da bir tabir vardır: eşeğini dövemeyen semerini döver

Yeni başkanın göreve gelmesiyle birlikte MB’nin, özellikle dövize ilişkin, aldığı kararlarda bunu görüyoruz. Hem paranı bana vereceksin hem de bana vermek zorunda olduğun para için bana bir de komisyon ödeyeceksin diyor. Nereden baksan yanlış. Bankalar ne yapsın? Döviz almak isteyen vatandaşı bundan nasıl vazgeçirebilirler? Üstelik vatandaşı dövizden TL’ye yönlendirmek bankaların işi mi? Müşteri ne istiyorsa onu alır. Vatandaşı ikna edemiyorlar diye banklara fatura kesmenin merkez bankacılığıyla bir ilgisi yoktur. Vatandaşı ikna etmesi gereken iktidardır. Bunu da uyguladığı ekonomi programıyla vatandaşın beklentisini yöneterek, TL’ye güven duymasını sağlayarak mümkün kılar. Siz yanlış ekonomi politikası uygulayın ama bunun faturasını bankalara kesin. Valla güzel iş. Sonuç verir mi? Hayır vermez! Bu politika ile başaracağınız tek şey Ahmet Hakan’ın “ne güzel ekonomimiz var” yorumu yapmasını sağlamak olur. Başka bir şey değil.

MB bir taraftan faizleri indirerek mevduatların negatif reel getiri sağlamasına yol açarken diğer taraftan vatandaşın dövizini bozdurup TL’ye dönmesini istiyor. Bu beklenti içinde olmak ekonomi kuramlarından bihaber olmak anlamına gelir. Belki de “boş verin kuramları biz kendi milli ekonomi kuramımızı geliştiriyoruz” diye de düşünüyor olabilirler. Ancak unutmamak gerekir ki her aklınıza gelene “model” denmez. Ekonomi bir bilimdir. Bunu bilmezseniz uzun vadede altında kalırsınız.

cukurda-defineci-avi-540867-1.