Yalnızca bir futbol takımı değil, her şeyimiz. Bir futbol takımı yalnızca bir futbol takımı değilse, o Eskişehirspor’dur, Es-Es’tir

Eskişehirspor kapanırsa...

Çocukluğun bahçe kapısı da kapanır. Çocuklar gibi şen seslerin doldurduğu parkların sevinci kapanır. Onların harçlıklarından biriktirdikleri paralarla aldıkları siyah-kırmızı formaların güzelliği kapanır. O formalarla top koşturdukları sokak araları kapanır. Siyah-kırmızı formaların üstünde adları yazılı olmasa da, eski futbolcuların teri, çabası, coşkusu, gençliği ve dayanışma ruhu vardır. Onlar Eskişehir’de her çocuğun düşlerini zenginleştiren büyüme öykülerinde yazılı adlardır. Fethi, Nihat, Ender, Mümin, Vahap, Kamuran, Muzaffer, Kaptan İsmail...

Eskişehirspor bir efsanedir. Böyle bir efsanenin romanları yazılmalı, dizileri çekilmeli, filmleri yapılmalıdır. Okullarda bir futbol takımının, daha doğrusu gençlerden oluşan bir birliğin bir kenti nasıl değiştirdiğini, kışını yaza çevirdiğini, güven verdiğini, inancını tazelediğini ve insanları nasıl buluşturduğunu, birleştirdiğini anlatan dersler olmalı, bu olay hayat bilgisi derslerinde yer almalıdır. Aşk gibi bir şeydir çünkü.

Keşkelerim, neyselerim kadar pişmanlıklarım da vardır, ama hayatın bana iyi davrandığını, kapılar açtığını düşünürüm. ‘Mutlu azınlık’tan değilsem de ‘şanslı azınlık’tan sayabilirim kendimi. İşlerim çoğu kez yolunda gitti, şansım da yardım etti. Bu nedenle, hayat beni sevmiyor, dünya bana yüz vermiyor gibi şikâyetlerim hemen hemen hiç yoktur. Ben de herkes gibi dünyayla dertlenirim elbette, ama derdim dünyadan büyük değildir.

Bu uzun paragrafı şundan yazdım. Çok şanslıyım, çünkü Eskişehirspor’la büyüdüm, hatta onu biraz da büyüttüm. Es-Es diyelim artık, 1965’de kurulduğunda 9 yaşındaydım. O yıl sanki şehre bir mucize indi, ama gökten değil, yerden. Şehirden. O sessiz ve ortasından akan Porsuk çayı kadar durgun şehre bir gençlik aşısı yapıldı adeta. Eskişehir uyanmaya başladı. Bazı şehirlerin de kış uykusu vardır ve ağırdır. Ama o nasıl bir çağrı, nasıl bir tutkuysa, şehrimiz de ‘uykusu bol gözleri’ni açtı ve uykusunu almış, dinlenmiş yeni bir şehre dönüştü, yeni bir yaşama kavuştu.

Masal gibi anlatabilsem keşke. Çünkü gerçekten de bir masal. Kuşaktan kuşağa anlatılan, aktarılan bir masal. Ben o masalın içinde yaşayan bir çocuk oldum. Bunun erincini duydum. Ve futboldan şu kadar anlamamama rağmen, koyu mu koyu tutkulu mu tutkulu bir Es-Es’li oldum. Şampiyonluğa en yakın olduğu yıllarda da, üçüncü kümeye kadar gittiği zamanlarda da hep aradım, hep sordum. Tüm aşıklar gibi ona kızdığım da, küstüğüm de oldu ama o benim gönlümü almasını hep bildi. Çünkü o bizim bir şeyimizdi. Bir şeyimiz, çok şeyimiz, her şeyimiz. Yani ateşimiz, bisikletimiz, sesimiz, öğrencimiz, cambazımız, ateşyutanımız, siyah kuğumuz, hicranımız, 45’lik plağımız, Anadol arabamız, Vosvos minibüsümüz, Sarı Mercedes’imiz, istasyonumuz, trenimiz, şimdi evde yoklardan Mavi Köşe’miz, Kalabak suyumuz, Odunpazarı’mız, Tepebaşı’mız, üniversitemiz, Doktorlar Caddemiz, 2 Eylül’ümüz, Kızılcıklı’mız, Kızıl Şimşekler’imiz, Sanayi Çarşımız, Ali İsmail’imiz, ‘saudade’miz, Adalar’ımız, Aydın Begiter’imiz, Abdullah Gegiç’imiz, şiirimiz, çocukluğumuz, gençliğimiz, isyanımız, evimiz, sokağımız, semtimiz, kimimiz, kimsemiz, klişemiz: Kara sevdamız, kırmızı aşkımız, yakışıklımız, rüyamız, gerçeğimiz, özgürlüğümüz, eşitliğimiz, kederimiz, töremiz, yalnızlığımız, yıldızımız, hava durumumuz, halet-i ruhiyemiz, Köprübaşı’mız, kardeşimiz... Yalnızca bir futbol takımı değil, her şeyimiz. Bir futbol takımı yalnızca bir futbol takımı değilse, o Eskişehirspor’dur, Es-Es’tir.

O Es-Es, şimdi Süper Lig’de değil, PTT 1.Lig’inde. Ne gam, o bildiği gibi oynasın yine, iner de çıkar da, düşer de kalkar da, biz onu böyle sevdik. Delişmen, gözü kara, oyuncu, komik, bandosu bile var, eğlenceli. Daha ne olsun ki? Futbol da bir oyunsa, eğlenceli olsun. Biz, onunla hem güldük hem eğlendik, hem ağladık hem acı çektik, ama onu terketmedik. “Terketmedi sevdan beni” dedik. Terketmesin de.

Çünkü Eskişehirspor kapanırsa Adalar da kapanır. Porsuk Çayı’ndaki gondolların müziği kapanır, cumartesiler kapanır, gülüşler, şakalar, sürprizler, “es es es ki ki ki es ki es ki es’” diyen diller susar, ağızlar kapanır. Işıklar söner, aydınlık kapanır. Anadolu’nun en ışıklı kentinin kalbi kapanır. Çocukluk erkenden kapanır, gençliğin üstüne bir sıkıntı kapanır, taraftarları içine kapanır. Herkes kendine kapanır.

Efsane kapanmamalı. Hocamız, Büyükşehir Belediye Başkanımız, gözbebeğimiz Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, Kültür Bakanımız sevgili arkadaşım Nabi Avcı, iyiliği gülüşüne ve hizmetlerine yansıyan sevgili dostum, Tepebaşı Belediye Başkanımız Ahmet Ataç, çocukluk semtime gözü gibi bakan Odunpazarı Belediye Başkanımız Kazım Kurt başta Amigo Orhan olmak üzere siyah-kırmızı bir aşkla yaşayanlara, Eskişehrimize, Es-Es’imize, efsanemize destek olacağınıza, arka çıkacağınıza güvenim tam. Elinizden geleni yapacağınızı biliyorum, inanıyorum. Es-Es olmazsa bu şehre gariplik çöker, sevincin omuzları çöker, içimize bir karanlık çöker. Desteğinizi açın, efsane yaşasın, Eskişehirspor kapanmasın!

***

Kültür Bakanı Nabi Avcı’ya açık mektup
Sayın Bakanım,
sevgili arkadaşım,
Eskişehir toprağının buluşturan, birleştiren, kaynaştıran iyiliğiyle büyüdük.
Yunus Emre’yle sevdik, sevildik, Hoca Nasrettin’le güldük, güldürdük.
Birlikte şiirler okuduk, kitapları paylaştık, filmleri tartıştık.
Alaaddin Parkı’ndan Yediler’e yürüdük, şehrimizin soğuk kışını ısıtan “Deneme” dergisinden
“Gelişme” dergisine şiirler, yazılar yazdık, yayımladık.
Görüşlerimiz farklıydı ama edebiyata, şiire, sinemaya, sanata yakınlığımız aynıydı.
İkimiz de ODTÜ’de okuduk, Anadolu Üniversitesi’nde çalıştık.
Şimdi sen şehrimizin milletvekili olarak Kültür Bakanı’mızsın, ne güzel.
Fakat Eren Aysan açığa alındı.
Eren’i 2 yaşından beri tanırım. Babası canım arkadaşım, Madımak Katliamı’nda
yakılan şair Behçet Aysan. Eren ‘görevi başında kalmasında sakınca görülecek’ statüde
değerlendirilerek açığa alındı. 2007’den beri dramaturg olarak görev yaptığı Devlet
Tiyatroları’nda, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından başlatılan soruşturma ile
açığa alındığını yazıyor gazeteler.
İyi bir şair ve romancı Eren, dediği gibi ‘hayatını sözcüklerin gücüne vermiş bir insan’.
Onun irtibatta olduğu şeyler de bu sözcükler ve yine sözcüklerle uğraşan başka şairler
ve yazarlardır olsa olsa.
Söyleyeceklerim bundan ibarettir.
Selam, sevgi ve dostlukla.