Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el Suud’un ocak ayındaki ölümünün bölgedeki stratejik dengeleri bu derece sarsacağını açıkçası kimseler hesaplamıyordu. İran’ın Ortadoğu’da artan etkisi karşısında paniğe kapılan Suudi monarşisi Kral Selman bin Abdülaziz el Suud yönetiminde yeniden yapılanmaya girişti. Önce Yemen’e saldırdı, ardından da Suriye’deki iç savaşın gidişatını kökten etkileyecek kritik hamlelerde bulundu.

• • •

Yemen’e karşı Sünni Arap ülkelerinden bir koalisyon kurmayı beceren Kral Selman, petrodolarları sayesinde benzer bir ittifaka Suriye’de de imza attı. Suudi monarşisi Katar ve “Yeni Türkiye”yi peşine takarak Şam yönetimine karşı savaşan onlarca cihatçı örgütü bir araya getirdi. Bugünlerde Cisr eş-Şuğur, İştebrak gibi bölgelerde Arap Alevilerine karşı işlediği katliamlarla gündeme gelen Fetih Ordusu işte böyle ortaya çıktı.

• • •

Bir Suudi projesi olan Fetih Ordusu, El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra Cephesi’ni kamufle etmek amacıyla 24 Mart tarihinde kurulan bir “ittifak”. İttifakın liderliğini yapan El Nusra’nın yanı sıra Ahraru’ş Şam, Cund’ul Aksa, El Hak Tugayı, Sünnet Ordusu, Ecned eş-Şam ve Müslüman Kardeşler bağlantılı 19 farklı grubu bir araya getiren Şam Lejyonu’ndan oluşuyor. 28 Mart’ta İdlib’i, 25 Nisan’da da stratejik Cisr eş-Şuğur’u ele geçiren cihat koalisyonunun başına ise Çeçen militan Müslim eş-Şişani getirildi.

• • •

Suriye’de iç savaş dördüncü yılını geride bırakırken, cihatçı çetelerin rejime karşı son bir ayda gerçekleştirdiği saldırıların arka planında işte bu lojistik destek var. Suudilerin, Katar’ın AKP hükümetinin besleyip palazlandırdığı cihatçılar güneyde Ürdün, Batı’da ise Türkiye sınırında birçok noktayı ele geçirdi. Cihatçıalr şimdi de Lazkiye’ye ilerleyeceklerinin işaretini verdi. Cihatçıların ilerleyişi ve imza attıkları katliamalar uzun erimli planlamaların ürünü.

• • •

“Ilımlı muhalifler” olarak pazarlansa da koalisyonun bileşenlerinin tamamına yakını El Kaide-IŞİD çizgisinde. İkinci büyük örgüt Ahr-ur Şam da Kaide'nin bir kolu. Kurucuları Kaide'nin önde gelen isimlerinden. Suriye disprötörlüğünü kaptırsalar da geçmiş ortaklıkları dikkate alındığında ideolojik olarak El Nusra'dan bir farkları yok. Kalan grupların her biri birbirine ideolojik olarak yakın, aralarında sadece “ton farkı” var.

• • •

Cihatçı çeteler bir yandan cephede üstünlük sağlamaya çalışırken, öte yandan ise çatışan tüm tarafları bir araya getirecek olan Üçüncü Cenevre Buluşması’na hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde yapılması planlanan zirve öncesinde cihatçılardan gelen bu hamleler masadaki pozisyonu etkileyebilir. 3. Cenevre Zirvesi’ne önceki zirvelerin aksine bu sefer Kürtler dâhil tüm tarafların katılması gündemde. Zirve öncesinde Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Halit Hoca Washington’da ağırlandı, Ankara ise eğit-donat programının 9 Mayıs’ta başlayacağını açıkladı.

• • •

İdlib’in düşmesinde ABD tarafından eğitilen “ılımlı” muhaliflerin önemli bir rol oynadığı unutulmamalı. Fetih Ordusu bünyesinde yer alan, Ürdün ile Türkiye’de eğitilen “ılımlı” muhalifler alanda bizzat savaştı. Buradaki ittifakın bir benzeri şimdi de Halep’te oluşturuldu. Kürtlerin yoğunlukta olduğu Eşrefiye ve Şeyh Maksud semtlerini kontrolünde bulunduran YPG’ye karşı 14 İslamcı örgüt, Lebbyki Ya Uhta (Sana Geldim Kardeşim) adı altında birleştiklerini duyurdu. Nusra Cephesi’nin de bulunduğu bu gruplar, kentin tamamını denetim altına almak istiyor.

• • •

Suriye’deki “vekalet savaşı” hergün bu tarz yeni ittifaklar, koalisyonlar, birliktelikler ortaya çıkarıyor. “Fetih Ordusu”, “İslam Cephesi”, “El Nusra”, “Ahraru’ş Şam”, “Cund’ul Aksa”, “Ilımlı muhalifler”, “Lebbyki Ya Uhta” vb oluşumlar esasında aynı batak hikâyenin ürünleri. Yok birbirilerinden farkları. Cihatçı çetelerin farklı isimlerle cilalanıp piyasaya sürülmesinden başka bir şey değiller. Çatışmalar sürdükçe bu tür birlikteliklerle daha çok karşılaşacağımız muhakkak.

• • •

Suudi Monarşisi, neo Osmanlıcılar, Katar Emirliği, ABD emperyalizmi ve işbirlikçi çetelerin marifetiyle Suriye yakın tarihin en büyük bataklığına dönmüş durumda. Mezhepçi söylemlerini “pro aktif” dış politika adı altında seçim bildirgesine de ekleyen AKP’nin işbaşında olduğu Türkiye’nin bu bataklıktan kurtulma şansı ne yazık ki yok.