ABD’nin bir Guantanamo’su olması kimseye şaşırtıcı gelmiyor. ABD her zaman yasalarıyla ve bu yasaların uygulanışıyla hukuku askıya almaya meyyal bir ülkeydi. “Fıtratında” var. 11 Eylül sonrası Bush açık açık söylemişti: Ya bizdensiniz ya onlardan. İngiltere’de de metro saldırıları sonrası ABD’deki Patriot Act’a (Vatanseverlik Yasası) benzer yasalar geçti, örneğin “terör şüphelilerine” gözaltı süresi kısıtlaması kaldırıldı... Ancak Kıta Avrupası’nda açık faşizm söylemi ve buna uygun yasalar çıkarmak, ABD ve İngiltere’deki kadar kolay değil. (Fransa’nın işgale katılmasından, Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmedeki hevesinden, Suriye planlarından bahsetmiyorum, kendi ülkesinde yapabileceklerinden bahsediyorum.)

Charlie Hebdo katliamı, Fransa’nın görünen o ki hiç beklemediği bir saldırıydı ve ülkede büyük bir travma yarattı. 11 Eylül’e benzetmek de pek doğru değil, buradaki hedef ile New York’taki hedefin sembolik önemi çok farklı. Bu saldırı belki de kıta Avrupasının sadece kendisine uygun gördüğü, Afrika ve Ortadoğu’da soykırım uygularken kendi ülkesindeki “değerlere” yapıldı.

Ve şimdi tüm dünya, faşist partilerin halihazırda yükselişte olduğu Fransa’dan bir “Vatanseverlik Yasası” çıkarmasını bekliyor.

Ne var ABD’nin yasasında? Bu yasayla, internette attığınız her adımın devlet tarafından izlenmesi yasal hale gelir; dinleme-izleme faaliyetlerine ayrılan bütçe artırılır; telefonlarınız hakkınızda henüz bir soruşturma başlamamışken de dinlenebilir; girdiğiniz internet siteleri hatta Google’da aradığınız kelimeler ileride aleyhinize delil olarak kullanılabilir. Banka hesaplarınız da izleme altındadır. Rutin dışı her işlem, hesabınıza yatan ve özellikle Ortadoğu çıkışlı her meblağ şüpheli olarak izlenebilir. Hakkınızdaki soruşturmanın tüm detayları, devletin birçok farklı kurumuna açılır, size yöneltilen her suçlama, davaya dönüşmese bile arşivlerde saklanır. Hastane ve kütüphane kayıtlarınız bile izlenir ve arşivlenir, hastalıklarınız da okuduğunuz kitaplar da size özel değildir. Polis veya göçmen büroları şüphelendikleri mültecileri bekletebilir ya da sınırdışı edebilir. Havayolları için kara liste tutulur, kara listeye giren ABD’ye uçamaz. Bu kara listeye girmek için radikal İslamcı örgütte savaşıyor olmanız gerekmez.

ABD’de 2002’de kurulan İç Güvenlik Bakanlığı (Homeland Security) da, Obama’nın iktidara gelmeden önce kapatma sözü verdiği Guantanamo da bu “terörle mücadele” kapsamında hayata geçmişti. CIA’in kimseye hesap verme kaygısı olmadan dünyanın her yerindeki “terör şüphelilerine” yaptığı işkenceler de bu “terörle mücadelenin” bir parçası ve ABD tarafından meşru görülüyor.

Ekonominin sarsıldığı, işsizliğin arttığı ve dolayısıyla faşizmin yükseldiği Kıta Avrupası’nda Afrikalı, Asyalı ve Ortadoğululara yönelik ırkçılığın ve hatta saldırıların artacağı malum. Fransa devletinin ise hem bu ırkçılığa hem de yasal değişiklikler (yani hukukun askıya alınması) için bastıran uluslararası sisteme nasıl tepki vereceğini, “vatansever” olup olmayacağını göreceğiz. Fransa’nın ifade özgürlüğünü askıya alacak yasalar çıkarması, Charlie Hebdo saldırısında ölenlerin hayatları boyunca verdiği özgürlük mücadelesinin tam aksine bir çaba olacak.