Kalkan da bir balık, sazan da... İşte, Füze kalkanı projesi de onaylandı.

Kalkan da bir balık, sazan da... İşte, Füze kalkanı projesi de onaylandı.

Demek ki neymiş? Eksen filan kaymamış, Türkiye emperyalizmden kopamazmış, ancak ve ancak Ortadoğulu bir ülke olarak “Ortadoğu tehdidine” göğsünü kalkan eyleyebilirmiş.

Bugüne dek Türkiye’ye hep “köprü” rolü filan biçilirdi, şimdi “kalkan” diye yeni bir sıfat daha kazandı... Zaten Obama da, Ankara'nın AB’yle ilişkisinin “köprülerden” ibaret olmadığını söyledi.

Bu arada en anlamlı manşeti de –sanırım bir yanlışlık eseridir!- Taraf gazetesi atmıştı: “NATO kılıç biz kalkan!” (Kılıç balığı da var değil mi? Ama önemli olan sazan olmamak.) Haberin spotunda da NATO zirvesinde onaylanan füze sisteminin Amerikan silah yapımcılarına para aktarmakla ilgili olduğu yazıyordu.

Ama hadise haliyle iç kamuoyuna adeta bir zafer olarak sunuldu... NATO Türkiye’nin isteklerine boyun eğmişti! Hak’katen mi?

Oysa önceleri AKP ortalıkta kostak kostak dolaşmakta, “komşularla sıfır sorun” deyip kendi “ideolojisini” savunuyor pozları takınmaktaydı. Bu şatafatlı laflarını yedirdiler, yutturdular. Rolünün aslında ne olduğu Lizbon zirvesinde bir kez daha kafasına sokuldu: Neo-Osmanlıcılık filan tamamdı da...  İtilafçı olmak şartıyla!

İşte Lizbon NATO kararıyla İtilafçı neo-Osmanlıcılık tescillenmiş oldu. Gerçi R. T. Erdoğan bir ara Fatih rolüne soyunduysa da, günümüz konjonktüründe “maceracı” arayışlarla ancak İttihatçı Enver Paşa olabilirdi ve bu da zaten onun tabiatına aykırıydı. Ona ancak İtilafçı Damat Ferit olabileceği gösterildi, Ortadoğu’da NATO’nun damadı olarak gerdeğe girebilirdi.

Mevzu budur efendiler!

***

Peki eksen doğuya kayınca gerici, batıya kayınca ilerici mi oluyor? Sahi nedir ilericilik ve gericilik? Mevcut uygulamalarınla ilerleme mi sağlıyorsun, gerileme mi?

Sanırım bu sorunun cevabı NATO’da ve hatta AB’de değil, Birleşmiş Milletler’in insani gelişme endekslerinde yatıyor. Geçen hafta Hürriyet’te Sedat Ergin AKP’nin bu bakımdan performansını sergileyen, yani maskesini düşüren üç günlük bir yazı kaleme aldı.

“İnsani gelişme endeksi, A) uzun ve sağlıklı bir yaşam, B) eğitim imkânlarına erişim ve C) kabul edilebilir bir yaşam standardı gibi üç temel ölçüt uzun vadeli bir şekilde izlenerek hesaplanıyor. Bu yılki raporda yaşam standardının hesaplanmasında ‘kişi başına düşen gayrisafi milli gelir’ oranı esas alınmış.”

Burada rakamlarla kafanızı şişirmeyeyim, çıkan sonuçlar şöyle: Eşitsizlik endeksinde Türkiye üçüncü lige düşmüş. Yoksulluk endeksinde durum parlak değilmiş. Özellikle kadınlar söz konusu olduğunda Arap ülkeleriyle bir “kader birliği” söz konusuymuş. 

Sedat Ergin şöyle diyor: “İnsani gelişme ölçütlerinde kadının toplum içindeki yeri açısından Türkiye’nin yüz kızartıcı bir performansı var... Türbanla ilgili tartışmanın önemini azımsıyor değilim. Ancak kadınlarla ilgili tartışma konularında türban gündemi neredeyse tek başına işgal ederken, kadına artık BM raporunda dikkat çekilen açılardan bakma zamanı gelmedi mi?”

Gericilik, demek ki sadece türban ile olmuyormuş. Ve dahi ilerleme de sadece “ekonomik büyüme” (Anadolu kaplanlarının güç kazanması) ile olmuyormuş. Çünkü BM raporu bile, “ekonomik büyümenin” yarattığı gelirin Türkiye’de toplumda dengeli bir şekilde dağılmadığını, ayrıca pek çok alanda toplumda ciddi derecede yoksunluk yaşandığını söylüyor. İnsani gelişmede lig atlayabilmek için, “ileri giden” bir ülke olabilmek için Türkiye’nin bütçesinde mesela eğitime ayırdığı kaynakları artırması, basın özgürlüğündeki acınası konumu düzeltmesi, sağlıktaki özelleştirme furyasını iptal etmesi, yargıyı hükümet emrine vermekten vazgeçmesi de gerekiyor.

Peki AKP bunları yapabilir mi? Yoksa Türkiye’nin NATO ile ilişkilerindeki “ilerleme” yeterli mi?

Kısacası, “ileri, geri, yatay dikey”, bunların hepsi de birer hareket yönüdür... İleriye, geriye yatay ve dikey düzlemde hareket edebilirsiniz. Ama gittiğiniz yer önemlidir.

Not: Yukarıda Taraf’ı övdüm diye benden gıcık kapmayın! “Hareketin yönü” demiştim ya, bu anlamda, Onur Caymaz kardeşimin dünkü Pazar ekinde okuduğum enfes yazısında, müsaade ederse ufak bir tadilat yapmak isterim: BirGün’den Taraf’a “yatay geçiş” mümkün değildir, sadece “dikey geçiş” mümkündür, ama o da zıplamak değil aşağıya çivileme atlamak şartıyla...