Alman solunun önemli gazetelerinden Junge Welt -Genç Dünya- Hamburg’daki zirve öncesi G20 üyesi ülkelerdeki solun halini mercek altına aldı. Hindistan’dan Kanada’ya, Japonya’dan Avustralya’ya, İtalya’dan Fransa’ya, İngiltere’den ABD’ye tek tek bütün ülkelerin parti, hareket ve yapılarının değerlendirildiği bu kapsamlı dosyada solun artıları, eksileri, çıkmazları, krizleri ve potansiyelleri arka planlarıyla birlikte okuyucuya sunuldu.

Hindistan solunun parlamenter mücadele ile gerilla savaşı arasındaki ikilemi, ABD solunun demokratlarla olan sorunlu ilişkisi -ayrı bir parti mi kurulsun yoksa demokratları desteklemeye devam mı etsin tartışmaları-, İtalyan solunun merkez sol partilerle flörtünün yarattığı handikapların bir zamanlar Avrupa’nın en büyük komünist partisi olan Rifondazione’yi nasıl erittiği, Türkiye solunun dağınık ve parçalı da olsa taşıdığı potansiyel, örnekleriyle birlikte dosyada yer aldı.

Bu kadar da değil. Eylül’deki seçimde Merkel’in karşısına çıkacak Alman Sol Parti’nin (Die Linke) Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşillerle yapmak istediği koalisyonun partiye yansımaları, İngiliz solunun İşçi Partisi’nin başına geçen Corbyn’in kişisel etkisiyle kıpırdanması ancak gerekli atılımı bir türlü yapamaması,bunların hepsi sorgulanmaya tabi tutulmuştu.

Dosyada kendi ilkelerinden taviz vermeyen, sol söylem ve politikalarda ısrar eden yapıların başarılı olduğu, buna karşılık kendi program ve dünya tasavvurundan ödünler vererek merkez siyaset ve yapılara angaje olan hareketlerin erimeye, güç kaybetmeye mahkum olduğu çarpıcı biçimde vurgulanıyordu.

•••

Corbyn’in dümeni sola kırarak emek, sınıf, sosyal adalet söylemini ön plana çıkarmasının nasıl karşılık bulduğu, yıllardır uykuda olan İngiliz solunu nasıl hareketlendirdiği ortada. Corbyn sadece İngilizleri değil Fransız ve Alman solunu da silkeledi! Fransa’da son üç ay içerisindeki iki seçimde sosyalist solun, merkez sağ, liberal partiler ve sosyal demokratlar karşısındaki başarısında Manş Denizi’nin diğer yakasından gelen Corbyn rüzgarının da etkisi yabana atılamaz.

Seçim programında NATO’nun dağıtılması ya da asgari ücretin yüzde elli oranında artırılması gibi radikal değişikliklere yer veren Almanya’nın ana muhalefet partisi konumundaki Die Linke’nin üç hafta önceki kongresinde eşbaşkan Sagra Wagenknecht İngiliz İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn’e atıfta bulunarak “Sol Parti, Corbyn’in Almanya versiyonunu başbakan seçmeye hemen hazırdır” demesi sol etkileşimin bariz bir örneği.

Gelir ve sosyal adaletsizliğin tavan yaptığı, emperyalist paylaşım ve hegemonya çatışmasının kızıştığı, savaşların, çatışmaların eksik olmadığı bir iklimde solun solda sol değerlerde ısrar etmesinden başka çıkar yolu yok. Aksi maceralara kalkışan, merkez sağ veya liberal partilerle yapılan koalisyonların, sermayenin dümenine pupa yelken açılmanın Almanya’da, İspanya’da, Yunanistan’da tarihi sosyal demokrat partileri ne hale soktuğu orta yerde duruyor.

•••

Dünyanın en gelişmiş yirmi ülkesini hafta sonunda bir araya getirecek Hamburg’daki G20 Zirvesi aktörlerin kendi aralarındaki anlaşmazlığa ve çekişmeye rağmen sermayenin çıkarı doğrultusunda daha fazla sömürü daha fazla kar için dünya ekonomisi ve siyasetine yön vermeye çalışacak. Tıpkı G7 Zirvesi’nde olduğu üzere egemenlerin bir araya geldiği bu tür zirvelerden halklar, emekçiler, yoksullar yararına bir kararın çıkması beklenemez. Egemenlerin zirvesinden her zamanki gibi krizdeki kapitalist/neoliberal dünya için yeni normlar/kurallar belirlenmeye çalışılacak.

Solun bu tarz küresel zirveleri teşhir için sokağa çıkmasında fayda var. İki binli yılların başlarındaki küreselleşme karşıtı hareketliliğin ve kitleselliğin yakalanması lazım. Seattle’dan başlayıp Cenova’ya uzanan o küreselleşmeme karşıtı dalga Dünya ve Avrupa Sosyal Forumlarıyla zirve yapmıştı. Sonrasında sönümlense de aynı kapitalist, anti emperyalist kitlesel dalganın yeniden yakalanması için her türlü koşul mevcut.

Savaşlar, çatışmalar, hegemonya ve paylaşım çekişmelerinin yer küreyi cehenneme çevirdiği bir dönemde solun bu koşulları fırsata çevirmemesi için hiç bir neden yok. Tam da bu kaygılarla olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı zirveye egemenler kadar dünya solu da hazırlanıyor! Aylardır zirveye hazırlık yapan Alman solu protestolarına günler öncesinden başladı. Kamplar kuruldu, pankart ve dövizler hazırlandı, atılacak sloganlar dahi belirlendi. Ağırlıklı olarak Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden yaklaşı on bin zirve karşıtının Hamburg’da olması bekleniyor.

Hamburg hafta sonundaki büyük kitlesel gösterilere hazırlanırken, Alman gazeteleri ve başta iktidardaki Hristiyan demokratlar olmak üzere merkez sağ siyasetçileri korku sardı. Günler öncesinden başlayan protestolardan şikayetçiler. Bu tarz zirvelerin büyük kentler yerine küçük kentlerde yapılmasının daha yerinde bir karar olacağını, daha az kişinin gösterilerden etkileneceğini dillendirmeye başladılar. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere, G20 Zirvesi’ne karşı düzenlenecek protestolara “taşkınlık” halinde sert müdahale edileceğini söyledi. Bild’e konuşan De Maiziere, “arbedelerin başlamasına izin vermeden bastırılması” gerektiği tehdidinde bulundu!

Solun birlikteliği egemenlerin en büyük korkusu. Kentte adeta olağanüstü hal ilan edilirken, sosyalistlerden anarşistlere, çevrecilerden yaşam savunucularına, antikapitalistlerden Kürtlere onlarca farklı grup sokaklarda olacak.

Hamburg son yılların en kitlesel antikapitalist gösterilerine hazırlanırken, solun rengini vereceği bu buluşmalar, geleceğe umutla bakılması için bir vesile olabilir.