Doğru, ülkemiz benzeri yerlerin ölçeğinden bakınca basın özgürlüğü öncelikli bir sorun. Haklısınız, yaygın medyanın tek sesliliği sorunların başında. Ancak küresel ölçekte gazeteciliğin krizine bakılınca “haber” dediğimiz olgunun da tartışılmaya başlandığını görüyoruz. “Bunlar bizim için çok erken ve lüks tartışmalar” denilebilir. Bizim de tek lüksümüz bu olsun deyip geçiyorum.

2018’in bu köşedeki ilk yazısı (3 Ocak) “Aman ‘meme’lere dikkat” başlıklıydı. NiemanLab’in 2018 gazetecilik tahminleri dosyasından Xiao Mina’ya hak veren bir referansla, sahte haberlerin; caps, görsel yani genel tanımıyla meme gibi enstrümanları kullanıp hızla yayılmasına karşılık, haberin klasik kalıplar ve yazım diliyle sınırlı kalmasını tartışmak istemiştim. Şimdi yılın son günlerine girerken bu konuda derinleşmek isterim. Bu hafta Köşe Vuruşu’nun sorusu şu olsun: Gazeteciliğin tek sorun özgürlük mü?

HABER ÖLÜYOR
Yılın son günlerine girdiğimiz için NiemanLab’in 2019 gazetecilik tahminleri dosyası da çıktı. (niemanlab.org) Bu geniş kapsamlı dosyada MIT Media Lab ve Sorrenstein Merkezi araştırmacılarından Hossein Derakhshan’ın 2019 tahmini öncelikle dikkatimi çekti. Derakhshan, “gazeteciliğin kalbi olan haber ölüyor” diyor ancak hemen ekliyordu; “fakat gazetecilik ölmeyecek ve ölmemeli de…” Burada haberin ölümünü “meta değerini kaybetmesine” bağlıyordu. Çünkü ona göre; haber telgrafın icadıyla yıldızlaşmış bir metaydı ve o dönemde okur yazar sınıfı için günlük ana drama kaynağı haberdi. Oysa şimdi kahvaltı masasında tartışmak için haberden çok daha fazla şey vardı. (Sinema, televizyon, video oyunları, YouTube, Twitter ve Netflix gibi.)

ESCOBAR’IN HABERİ Mİ, DİZİSİ Mİ?
Derakhshan’ın tespitlerinin sağlamasını yapalım. Örneğin; bir izleme veya dinleme platformuna para ödeyenlere (Netflix, BluTv, Spotify vb), “aynı parayı haber almaya öder miydiniz?” diye sorsak cevapları büyük ölçüde hayır olur. Daha da daraltıp, bu yazıyı internetten okuyanlara soralım: Bu yazıyı okumak için para öder miydiniz? Belki yüz yüze sorsak, ayıp olmasın diye “öderim” diyenler çıkacaktır ama içsel yanıtın hayır olacağı bir gerçek. İşte kriz burada başlıyor. Diyelim ki, uyuşturucu baronu Pablo Escobar bugün yaşayan bir figür olsun. Escobar ile ilgili haberleri almak için bir para ödemek istemeyeceğiz muhtemelen. Oysa bir süre sonra hayatını anlatan bir dizi çekildiğinde, yayınlandığı platforma aylık para ödemeye razıyız.

ŞU ALGORİTMA DEDİKLERİ
İnsanlar önceden de haber izlemeye para ödemiyordu diyebilirsiniz. Çünkü kamu yayıncılığıyla ya da reklamlarla finanse edilen bir yapı vardı. Oysa dijital hayatla birlikte “rating”ten çok daha garantili bir kavram hayatımıza girdi: Algoritma. Böyle ifade edildiğinde büyük bir şey gibi algılanıyor ama atla deve değil. Algoritma dediğimiz şey, nihayetinde hangi dijital platformdaysak o platformun bizi bir saniye olsun fazla tutmak için kullandığı bir önceliklendirme. Bunu da daha önceki davranışlarımızı baz alarak yapıyor. Kötü niyetli kullanımları var mıdır? Tartışılabilir. Daha az tartışmalı bir gerçek var ki, algoritmanın belirlendiği yarışta, haber dediğimiz kavram çok geride. Haftalarca uğraşıp hazırlanan bir haber, 14 yaşında bir Youtuber’ın izlenme oranının yanına bile yaklaşamayabilir. Evet klasik yayıncılıkta da Recep İvedik gibi bir film rating birincisi çıkar ama onun ratingi ile elde edilen gelir, haberi de finanse ederdi. Oysa dijital yayıncılığın her parçayı ayrı düşünen doğasında böyle bir lüks yok.

Derakhshan bu sorunun çözümü için gelecekte gazeteciliğin drama etrafında dönebileceğini öngörüyor. Yani gazetecilikte; tiyatro, sinema, müzik, dans gibi sanatsal biçimlerden ilham alan deneyler yapmak gerektiğini söylüyor. Bence bu deneylere mizahı da güçlü bir şekilde eklemek gerek. Çünkü klasik haber dili hep başka bir odak tarafından finanse edilmeye muhtaç kalacak gibi. Bu da ayrı bir bağımsızlık sorunu oluşturuyor. Yani bu deneyleri artırmazsak, basın özgürlüğü sorununu aşsak bile, gazeteciliğin gelir modelini tartışıp durmak zorunda kalacağız.