Başlıktaki soru “Mümkün” diye cevaplanabilir. Geçmişte başka baskınlar için öyle cevaplayanlar vardı, bu baskın için de öyle cevaplayanlar var. Nokta Dergisi’ne “şehit cenazesinde selfie çeken Erdoğan” fotomontajlı kapak yüzünden baskın yapılması ve toplatma kararından söz ediyorum. Dergi baskınına kayıtsız şartsız karşı çıkanlar, “oh olsun” diyenler, “ama onlar da geçmişte” diye başlayanlar, destek verenler oldu. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda “Nokta Dergisi” baskınından yola çıkarak bir yayın organını basmanın ne anlama geldiği üzerine kafa yormak isterim:

"AMA ONLAR DA CEMAAT" AÇIKLAMASI
Nokta Dergisi çeşitli gerekçelerle “Cemaat” yayını olarak biliniyor. Öyledir, değildir tartışma konum değil. Nokta’nın Cemaat yayını olması, birey olarak okumama, referans göstermeme gerekçesi olabilir, ama bu polis baskını yahut toplatma kararını meşru göstermek için gerekçe olamaz. Bu, ülkemizde öyle bilinen anlamıyla liberallik değil, net bir ilke meselesi. Cemaat yayınlarının yakın geçmişte gazeteciler tutuklanırken takındığı coşkulu tavır da bir veri değil bana kalırsa. Çünkü ilkelerin istisnası yoktur. İstisna verirsek neler olur hatırlayalım:

90'LARDAKİ DERGİ-GAZETE BASKINLARINI HATIRLAMAK
90’larda yani şimdiki gibi sosyal medyayla habere erişim mümkün değilken, Güneydoğu’da gazeteler, dergiler basılıyor, kapatılıyor, bombalanıyor, gazeteciler öldürülüyordu. Sadece Özgür Gündem’in hikâyesini hatırlamak yeterli. O zamanlar sıralanan gerekçe, “ama onlar gazeteci değil terörist” şeklindeydi. Bu gerekçe dönemin ortamında, (bugün bile) çok şeyi tek başına halletti. Elbette Cemaat medyasıyla aynı şey değil, bir kefeye koyulamaz lakin ilke bir kere kaçarsa işin ucu nereye varır görmek için önemli. Yani bir kere “ama” diye başlarsak, her baskının, her kısıtlamanın gerekçesini kendi içinde bulabiliriz. “Örneğin” diyelim devam edelim:

YA AKP İKTİDARDAN DÜŞERSE...
Bugün seçim hükümeti falan bir şekilde devam ediyor, ama gün gelir AKP iktidardan düşerse ardında bir yandaş medya enkazı bırakmayacak mı? Bırakacak. O zaman şimdiki yandaş medyanın dönmeyi beceremeyen kısmı için bir baskı söz konusu olmaz mı? Basın tarihinden bildiğimiz kadarıyla görmek zor değil, illa ki, olur. İşte o zaman birileri de baskılarının gerekçesini “onlar gazeteci değil ki” diye yapacaktır. Gazetecilik yaptıklarını ben de düşünmüyorum ama bu bir baskı ya da toplatma gerekçesi olamaz. Çünkü gazeteciliği tanımlamak kimsenin tasarrufunda değil.

GAZETECİLİĞİN ÖZEL DURUMU
Bugün o hakkı kazanmadan ben “hâkimim, avukatım, dokturum” diye ortaya çıkabilir misiniz? Belki çıkarsınız ama eninde sonunda “hadi oradan” cevabını alırsınız. Peki gazetecilik öyle mi? Hayır. İyi kötü bir gazetede bir şeyler yayımlamış olmak yeterli. Gazete kurmak da öyle. Taze örnek Karşı gazetesini hatırlayın. Geçmişi hakkında hiçbir fikrimiz olmayan biri, gelip gazete kurmuş ve bir sürü basın emekçisini ortada bırakmıştı. Yani “Eczane” açmak gibi diplomaya, ruhsata bağlı bir şey bile değil. Sonuçta önümüze gazete, dergi diye gelen şeyin öyle olmadığına biz karar veremeyiz. Bu da gazetecilik için özel bir durum yaratır.

AMBULANS METAFORU
Bu yazıdan önce Twitter’da kullandığım “ambulans” metaforunu tekrarlatmak isterim. Basın özgürlüğünü bir ambulans gibi düşünün. Sıkışık trafikte, ambulansa açılan yoldan istifade için peşine takılan araçlar sizin de gözünüzde canlandı mı? İşte kimi hoşumuza gitmeyen yayın organlarının “basın özgürlüğü”nden istifade gerekçesi de buna benzer. Onlar istifade etmesin diye ambulansı durdurmak da hastanın hayatını tehlikeye atmak olur. Bu örneği Nokta Dergisi özeli için değil, hoşumuza gitmeyen yayınların geneli için kullanıyorum. Çünkü sizin hoşunuza giden de başkalarının hoşuna gitmiyor olabilir. Dava açılabilir, evrensel hukuka aykırıysa engellenir, ama böyle keyfi baskınların “öyle ya da böyle kabulü” en fazla benzer bir durum için meşruiyet yaratır ve sıra elbet size de gelir. İşte bu yüzden “ama”sız karşı çıkmak şart.