Her sabah acaba bugün ne halt yediler diye uyanıyoruz. Çünkü artık ne dedikleri ilgimizi çekmiyor ama her yaptıkları biraz daha koyulaştırıyor karanlığı. Kazdağları’nda ve Munzur Dağlarında maden aramasıyla katledilmeye devam edilen doğa, TCDD’nin tarihi binasının AKP’li bakanın üniversitesine peşkeş çekilmesi, rektör olmak için imam hatip kriteri, zeminini iktidarın yarattığı artan ırkçılık, her gün yeni bir […]

Her sabah acaba bugün ne halt yediler diye uyanıyoruz. Çünkü artık ne dedikleri ilgimizi çekmiyor ama her yaptıkları biraz daha koyulaştırıyor karanlığı.

Kazdağları’nda ve Munzur Dağlarında maden aramasıyla katledilmeye devam edilen doğa, TCDD’nin tarihi binasının AKP’li bakanın üniversitesine peşkeş çekilmesi, rektör olmak için imam hatip kriteri, zeminini iktidarın yarattığı artan ırkçılık, her gün yeni bir zam, her gün yeni binlerce işsiz…

Bu arada ilk teslimatı biten füzeler hakkında herkesin dilinden şu soru düşmüyor: S-400 füzesavarlarını Türkiye kime karşı kullanacak?

Murat Yetkin, ‘yetkinreport’ sitesinde (https://yetkinreport.com/author/muratmyetkin/) bu konuda “ne doğrulanan, ne yalanlanan iddiaları” şöyle aktarıyor: “15 Temmuz’da Meclis’e ve Emniyet’e saldıran Türk F-16’larının, NATO standardı Türk hava savunma silahları tarafından ‘düşman olarak görülmediği’ dolayısıyla püskürtülemediği ortaya çıktı. Bir tek – hâlâ resmî olarak ne doğrulanan, ne yalanlanan iddialara göre- PKK’dan ele geçirilen Rus füzeleri, Beştepe’de kullanıldı ve üzerine füze kilitlendiğini radarlarında gören Fethullahçı F-16 pilotları vurulmamak üzere geri döndüler ve iddialara göre uçakların Cumhurbaşkanlığı sarayına çok yaklaşamamalarının sebebi buydu.”

AKP Genel Başkanı S-400 nedeniyle muhtemel ABD yaptırımları için “Gemide delik kalede gedik açtırmayız” demişti, ama gemi deyince gemicik, kale deyince saray geliyor akla işte. Ve bir ipte iki cambaz oynamaz denir ya, şimdi bir cambaz iki ipte oynamaya kalkıyor, iki ipten biri Trump’ın diğeri Putin’in dersek, cambazın kim olduğu açığa çıkar mı?

Anayasa Mahkemesi “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladıkları için cezalandırılan 10 akademisyen hakkında ‘hak ihlali’ kararı verdi. Emsal olabilirmiş. Elbette çok güzel bir karar. Ayrıca AYM’den “OHAL’de şiddet içermeyen gösteriler ‘keyfi gerekçelerle’ yasaklanamaz” kararı da çıktı. Emsal olabilirmiş. Çok güzel. Mahkemede ihlal kararı verenler biri Sezer’in diğerleri Gül’ün atadığı üyelermiş. Böylece bir ‘gedik’ sanki Gül ekibi tarafından yargı kalesinde açılmış ve onlar da siyasi sahneye oradan ilk adımı atmış gibi görünüyor.

Sanırım muhalefet bakımından da (öyle demeseler de) ‘zafer sarhoşluğu’ndan ayılma vakti geldi. Şimdi şu gerçekleri öne çıkarma zamanıdır: İmamoğlu elbette yürüttüğü kampanya ile bir farklılık yaratmıştır, ama aldığı oy, unutulmamalı ki, 2017’deki anayasa değişikliğinin yapıldığı referandumda aldığı oyla ve 2018’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde aldığı oyla hemen hemen aynıdır. Yani o oylar trafik düzelsin diye değil bu gidişat dursun diyedir.

CHP’nin son belediye çalıştayında, belediye başkanları için “yolsuzluk yapmayın, kimlik farkı gözetmeyin, her işin hesabını verin, kenti adaletle yönetin, adam kayırmayın, gösteriş yatırımı yapmayın, şehir yoksulluğunu bitirin” mealindeki uyarılar elbette gerekliydi.

Ama bunu vaat düzleminde herhangi bir sağ parti de söyleyebilir ve sanki CHP yönetimi de herhangi bir sağ partiden farklı olmayı istemiyor gibi davranıyor. Elbette kendi bilecekleri şeydir. Oy istediği seçmenleri dönüştürmenin zor olduğunu gördüğünde kendisini o seçmenlere dönüştürme kolaylığıyla, (sağcılar gibi) ‘takiyye’ mi yapıyor, onu da bilemeyiz. Ama bildiğimiz ve gördüğümüz propagandasını ve ajitasyonunu sadece oy devşirme üzerine kuruyor olduğudur.

Oysa devrimcilerin tarzı başkadır, propaganda ve ajitasyonun üçüncü adımı örgütlenmedir. ‘Tek yol’ için ise tek çare budur.