AKP mühimlerinden Süleyman Soylu, Sümeyye Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde aday olmasının “hoş” olacağını belirterek, “Siyaset gen işidir. Babadan, ailesinden insana iletilebilir” dedi.

Böyle güzel pasımızı almışken topun gelişine voleyi çakmadan olmaz ki!

Madem siyaset gen işidir, mutasyon, DNA, GDO falan filan da siyasidir. Peki ama mesela “mutasyon” ne demektir? DNA diziliminde ortaya çıkan ve kalıtımla aktarılabilen değişiklik demektir. Bu değişim bir “hata” olarak bir kuşaktan diğerine, babadan çocuğuna geçer ve bu durum, bazı hastalıkların da sebebini oluşturur. Yani “babadan, ailesinden insana iletilebilir”.

Ben demedim Süleyman Bey dedi.

Ve bu bağlamda Genetiği Değiştirilmiş Organizma, yani GDO pekâlâ siyasette olup bitenlere de ışık tutabilir. Hani, fare geni katılmış domates… Cemaat geni kakalanmış demokrasi… Militarizm hormonu itelenmiş cumhuriyet… DNA’sındaki sınıf geni bastırılmış bir toplum… Yani? Bu köşede son beş yıldır yazıldığı üzere toplumumuzun doğal evrimi siyasi bakımdan bir nevi mutasyona uğratılmıştır. Böylece “değişim” dedikleri de değişinimdir yani mutasyondur. Ortaya çıkan ucube mutant ise mezhepçi bir faşizm. Genetikte de karşıdevrim yapıyorlar!

Siyasetteki GDO, şimdi ABD eliyle “Genetiği Değiştirilmiş Osmanlı”dır! Lakin yirmi birinci yüzyıl (en azından) genetik devrimi çağıdır. Bilim diyor ki: Mutasyonun sebebi olan öyle bir gen, an<cak emekçi sınıf geninin baskın hale gelmesiyle etkisizleşebilir. İnanmayan Das Kapital’e bakabilir!

Genetik olarak siyasi İslamiyet’in kadim tahakkümü altındaki toplumda demokrasi tramvayında “nur topu” gibi bir mezhepçi faşizm bile doğurtabildiklerinden, böyle bir DNA dizilimiyle İslam-dışı, seküler siyasetlerin “sandık başında” başarı şansını da kolayca yok edebiliyorlar.

Peki “demokratik” mutasyonun sadece “seçimcilik” olarak dayatıldığı ortamda, seçmen tercihi sandık yoluyla mazlumlardan yana kolayca değişemiyorsa? Elbette demokrasiden vazgeçilemez ama bu durumda “iki kere demokrat” olmak gerekir; iki kere demokrat olmak ise devrimcileşmektir ve şimdiki adıyla Haziranlaşmaktır! Haziranlaşmak, seçimcilikten öte ve başka bir demokrasi için mücadele etmek, temsili demokrasi karşısında doğrudan demokrasi ve fiili demokrasi mevzilerini çoğaltmaktır. Gelecek bir toplumun, doğrudan demokrasinin tohumlarını didişe didişe bugünden ekmeye girişmektir.

Öyleyse faşizmlerine araç kıldıkları türden GDO bir “demokrasi” ile toplum/iktidar değişemiyorsa, önce o demokrasi dedikleri şeyi de “değiştirmek” lazım. Seçimcilik tarzıyla sınırlanmamak, bununla yetinmemek ama halkın sandık başında tuttuğu her “tempoya” aldırıp kızmamak da lazım.

(Geçen hafta bir haber okudum ve kelimesi kelimesine şöyleydi: “Kadıköy’de intihar etmek için çatıya çıkan vatandaşa halk arasında ‘atla’ diye tempo tutanlar olunca çatıdan aşağıdaki vatandaşların üzerine tuvaletini yaptı. Eylemci daha sonra eylemini bitirip olaysız şekilde aşağı indi.”)

AKP karşısında sessiz kalmak siyaseten intihara kalkışmaktır. İntihar etmeyenlere karşı cinayet işlemekten çekinmeyen mezhepçi faşistler karşısındaki her eylem ise başlı başına bir olaydır.

Ey ahaliiiiiiii... Duyduk duymadık demeyiiiiin!

Bugüne dek diyeceğimizi dedik. Gücümüzü biriktirdik, birleştirdik. Gücümüz ne kadarsa şimdilik o kadarız. Ama şunu bilir şunu söyleriz: Çoğaldıkça güçleneceğiz, güçlendikçe çoğalacağız.

Artık gizli kapaklı değil, kendisini tesettüre sokmaya dahi gerek duymayan aleni, açık bir faşizm bütün çıplaklığıyla ve müstehcenliğiyle ve tüm genleriyle orta yerde dururken…

Durmak mümkün mü? Mümkün değil. Yeniden yola çıktık. Genetik kodlarını deşifre ediyoruz: DNA dizilimleri hırsızlıktır, zulümdür, sömürüdür.