Gezi’nin üzerinden 9 yıl geçti. Türkiye siyasetinin baş döndürücü hızı hesaba katıldığında, 9 yıl öncesinden değil de çok daha uzak bir tarihten bahsediyormuş gibi hissetmemiz normal belki de. Bugün üniversite öğrencisi olanlar için Gezi çocukluk dönemlerine ait flu bir fotoğraf karesi gibi, daha küçükler muhtemelen hiç anımsamıyor. Haziran direnişlerine bilfiil katılmışların bir kısmı ise o günleri çoktan yitip gitmiş tarihi bir fırsat, görkemli bir hatıra olarak yad etmekle yetiniyor. Halbuki bir potansiyel, bir fikir, bir eylemlilik olarak Gezi, 2013’ün takvim yapraklarına sığacak bir olgu değil. Üstelik Türkiye’nin bugünü üzerine düşünürken Haziran Direnişi’nin öğrettiklerini hesaba katmadan sahici, gerçekçi, bütünlüklü bir çıkış yolu bulmak epey güç.

***

Bugünün Türkiye’si derken fiili bir olağanüstü hal rejimiyle yönetilen, demokratik görünme kaygısı dahi gütmeyen kadrolarca her türlü baskı aracına başvurulan, gericiliğin kol gezdiği, özgürlüğün ve neşenin yasak ve sansürle boğulmak istendiği bir ülkeden bahsediyoruz. Gidişatın buraya doğru olduğunu fark edenlerin kolektif direnişiydi Gezi. Bir başka ifadeyle, emsali az bulunan isabetli bir öngörüydü. Gezi Parkı’nı korumakla, kamusal alan ve özgürlük mücadelesi özdeşlemiş, kentin orta yerindeki bir park, adeta tüm ülkenin kalbine dönüşmüştü. Büyük bedeller ödenerek Gezi Parkı korundu ancak ülkenin daha da karanlığa sürüklenmesi maalesef engellenemedi. Sonucun böyle olmasında hepimizin payına ama az ama çok düşenler var.

AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde -ne askeri darbe tehdidi ne sandık mağlubiyeti- hiçbir şey Haziran direnişleri kadar korkutucu olmadı. 9 yıl geçtikten sona Gezi davasından mahkûmiyet verilmesi, iktidarın talimatıyla hâlâ Gezi’yi karalamak için her türlü yola başvurulması, aynı yalanların en üst perdeden tekrarlanması bu korkudan. Ne de olsa, örgütlü ve örgütsüz yurttaşların kendiliğinden bir araya gelebilmesi, kamusal alanda kolektif deneyim biriktirmesi, düzenin yerleşik kodlarının dışına çıkarak doğrudan demokrasiyi uygulaması, yalnızca mekânı değil toplumsal ve siyasal ilişkileri de dönüştürmesi yerleşik siyaset nazarında her zaman potansiyel bir tehdit.

***

Gezi davasından çıkan karara itiraz eden, hatta “Ya istibdat ya hürriyet” diyen Meclis muhalefeti de Gezi’nin işaret ettiğinden köşe bucak kaçıyor. Çünkü Gezi’nin salt bir iktidar karşıtı duruş olmadığını aynı zamanda eşitsizliklere sırtını dönen, laikliği ve özgürlüğü cesaretle savunamayan, demokrasiyi lider performansına indirgeyen bir siyaset tarzına da itiraz olduğunu biliyorlar. Bu yüzden geride bıraktığımız 9 yılda, tekil örnekler bir kenara bırakılırsa, Gezi’ye fikirsel ve eylemsel olarak “komşu” sayılabilecek hiçbir politik faaliyetin içinde olmadılar. Halkı siyasete katmak, tabandan gelen talepleri örgütlemek ve politik kamusal alanı yeniden kazanmak adına dişe dokunur bir çaba sarf etmediler.

Seçim sathı mailinde iktidar, moda deyimle tüm tuşlara aynı anda basıyor, hem de 2013 öncesinden daha büyük bir iştahla. Hem sosyal ve dijital medyaya pranga vurmaya hem konser-etkinlik yasaklarıyla toplumun büyük bir kısmını kuşatmaya hem de sınır ötesi operasyon aracılığıyla Meclis muhalefetini birbirine düşürmeye çalışıyor. Muhalefet “Psikolojik üstünlük bizde” diyedursun, Erdoğan sürekli olarak “Daha son kozumu oynamadım” mesajını vermek için hamle üstüne hamle planlıyor. İktidarın yığınak yaptığı yerde yalnızca “kemik bir taban” yok, aynı zamanda SADAT’ından cihatçı çetelere uzanan bir hazır kıta, paravan vakıf ve yandaş sermayeyle çevrelenmiş rant odakları var. Tüm bu örgütlü kötülüğü, yalnızca bürokrasiye seslenmeyle, sosyal medya mesajlarıyla ya da 6’lı masada pişirilen taktiklerle alt etmek hiç kolay değil.

***

Sistem tartışmaları, “oyunuz bize emanet” çıkışları, liderlerin vaatleri vb. neden toplumda beklenen ilgiyi görmüyor sorusuna Gezi’ye dönüp bakarak cevap vermek mümkün. Çünkü bunların hiçbirinde toplumun siyasete dahil olması, sözü ve yetkiyi doğrudan kullanması birinci sıraya konmuyor. Haziran direnişleri tam da bu büyük eksiği kendince doldurduğu için hâlâ aşılamadı. 7 Haziran’da, laik eğitim boykotunda, adalet yürüyüşünde, “Hayır” kampanyasında, 2019 yerel seçimlerinde izleri olan Gezi birikimi, mekânı ve tek tek bireyleri aşarak bugüne dair bir şey söylüyor: Doğrudan demokrasi diyor, laiklik diyor, eşitlik diyor, özgürlük diyor. Tarihi bir dönemece doğru giderken bu ülkenin tüm demokratik güçlerinin Gezi’deki dayanışmaya, özgüvene, istersek değiştirebiliriz inancına ve etrafı akılla örülmüş bir cesarete ihtiyacı var.

Not: Gezi’de kaybettiğimiz tüm dostların anısına, bugün Gezi davasından hapiste olan tüm arkadaşlara selam olsun.