AKP iktidarının faşizan uygulamalarına bizler ülke içinde bizzat muhatap kaldığımız için artık bir şekilde alışmaya başlasak da bu durum özellikle yurtdışında büyük bir endişeye yol açmış durumda. Bu kaygıyı Avrupa’nın değişik ülke ve kentlerinde bir haftayı aşkın süre boyunca katıldığım çeşitli etkinliklerde ve yaptığım ziyaretlerde bizzat gözlemleme fırsatım oldu. Ülkedeki gelişmeleri anbean takip eden ve Türkiye için kaygılanan göçmenlerin endişeleri yüz ifadelerine açıkça yansımış. İnsana büyük bir acı veren bu durumu duyarlı ülkesini seven her kesimden göçmende görmek mümkün.

•••

Hollanda BirGün İnsitafi’yle Özgürlük ve Dayanışma Hollanda’nın organize ettiği etkinlikler dolayısıyla gittiğim Hollanda ve sonrasındaki Almanya ve İsviçre temaslarımda sıklıkla “Ülke nereye sürükleniyor?”, “Bir savaş çıkacak mı?”, “Bundan sonra ne olacak?” sorularına muhatap kalmak açıkçası hüzün vericiydi. Ülkeyi içeride ve dışarıda savaş bataklığına sürükleyen AKP’nin bölgede sürdürdüğü “düşük yoğunluklu iç savaş” yurt dışında yaşayanların en büyük endişe nedenlerinden. Savaş ve çatışmaları yakından takip eden göçmenler, ülkenin bir tek kişinin kişisel hırsları nedeniyle kaosa sürüklenmesine karşı öfkeli.

•••

Bölgedeki savaşın yanı sıra neo-Osmanlıcıların ülkeyi Suriye savaşı üzerinden Ortadoğu kaosuna dahil etmesi de kaygı nedeni. Rusya ile girişilen uçak krizi, Musul çıkarması ve cihatçı örgütlere verilen desteğin Türkiye halklarına faturasının çok ağır olacağının bilinci endişeleri katbekat artırıyor. Bütün bu mezhepçi, militarist dış politikanın faturası dünyanın dört bir tarafındaki Türkiyelilere çıkıyor. Vize almadan seyahat etmeye, iş yapmaktan kamu kurumlarında iş tutumaya kadar birçok alanda bu fatura ile karşılaşıyorlar.

•••

Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler, göçmenlerin endişeleri elbette ki sadece bunlarla sınırlı değil. Kıta Avrupası genelinde tırmanışa geçen ırkçı-sağcı dalgalanma da bir diğer kaygı ve endişe nedeni. Fransa, Polonya, Macaristan, Danimarka, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerde faşist karakterli liderler, partiler yükselişte. Neo-Osmanlıcıların da taşeron kategorisinden dahil olduğu Ortadoğu’daki emperyalist müdahalelerin altüst etiği toplumların yol açtığı göçmen dalgasını kullanan ırkçı-faşist çevreler filli saldırıya kadar işi uzatmış. Artık Kıta Avrupası’nda her “kara kafalı”, Ortadoğu ve Asyalı saldırılması gereken birer hedef durumunda. Batı’nın yıktığı, yıkılmasında rol oynadığı toplumlardan gelen göçmen, sığınmacı dalgası ırkçı nefretin yeni bir bahanesi. Irkçılık, yabancı düşmanlığı günbegün tırmanışta.

•••

İş bununla da bitmiyor. Önü alınamayan göçmen dalgası uzun süredir hayata geçirilmeye çalışılan güvenlik politikalarının devreye sokulması için uygun bir gerekçe. Totaliter, toplum mühendisliği “en uygun” güvenlik mekanizmaları için çalışmaları hızlandırmış. Sokaklarda silahlı jandarmalar, uzun namlulu polisler görmek sıradanlaştırılmak isteniyor. Schengen uygulaması birçok ülkede sınırlamaya uğrarken, sınırlarda yeniden kontroller başlamış. Daha önce elinizi kolunuzu sallayarak geçtiğiniz sınırlarda yeniden jandarma ve sınır bekçilerini görmek şaşkınlık yaratıyor.

•••

AKP iktidarının lojistik destek verdiği IŞİD’in saldırılarını Avrupa’ya taşımasının yarattığı korku sağcı uygulamaların hayata geçirilmesi için geçerli akçe. Öyle ki her gün bu korku sürekli olarak çeşitli vesilelerle kitlelere şırınga ediliyor. Bu korku üzerine emperyal politikalar meşrulaştırılıyor. Fransa’daki son seçimlerde Marine Le Pen’in başkanı olduğu aşırı sağcı ‘Ulusal Cephe’nin aldığı oy oranı bu korkuların eseri. Tüm bu korkularda da bölgede uygulanan yanlış politikaların payı büyük.

•••

Neo-Osmanlıcılar mezhepçi- faşizan politikalarıyla sadece bu ülkeye değil bölgeye de Avrupa’ya da büyük kötülük yapmış durumdalar. Avrupalı egemenler de bunun farkında, ancak tıpkı Almanya Başbakanı Angela Merkel’in seçime günler kala yaptığı gibi şu an için “kullanışlı” buldukları için AKP iktidarının ve de Kaçaksaray’daki diktatörün arkasında zoraki de olsa durmayı çıkarları için şimdilik gerekli görüyorlar. Egemenler kendi arasında bu tarz “kirli dayanışma”ya giderken olan her zamanki gibi halklara, toplumlara, yoksullara oluyor.