Biz iç güvenlik paketini konuşurken, hapishanelere de benzer düzenlemeleri getiren başka bir “paket” sessiz sedasız hazırlandı. Ceza İnfaz Kurumları Güvenlik Hizmetleri Kanunu Tasarısı, (İç Güvenlik Paketi’yle aynı gün) 15 Ocak 2013’te Meclis Başkanlığına sunuldu, 27 Haziran 2014’te Adalet Komisyonundan geçti, şimdi Meclis Genel Kurul gündeminde, 19 maddesi kabul edildi bile.

Hapishanelerde kurulması planlanan “iç güvenlikte” de başrol, sokaktaki gibi biber gazında. Yalnız kapalı alanda sıkılacağı göz önünde bulundurulursa daha etkili, hatta ölümcül. Bu düzenlemeyle hapishanede işkencenin kurumsallaşması pekiştiriliyor, mahpusun beden bütünlüğü bile hiçe sayılıyor.

Tasarının gerekçesinde, hapishanelerin içinde “müdahale yetkisi bulunanların” silahının olmamasından şikâyet ediliyor. Ve bu yasayla biber gazı ve basınçlı suyun yanı sıra ateşli silahlar temel müdahale ekipmanı haline geliyor. Zaten tasarının gerekçesinde de tüm bu önlemlerin, hapishanedeki olası bir direnişe karşı gerçekleştirildiği ifade ediliyor:

“... asayişi bozan tutum ve davranışların ya da direnmenin mahiyetine göre, dış güvenlik görevlilerinin zor kullanmadan önce uyarı yapması esas olmakla birlikte, asayişi bozan tutum ve davranışlar ile direnişin niteliği, kapsam ve derecesi itibarıyla bazı durumlarda, görevlilerin uyarı yapmadan da derhal müdahale etmesi ve gerekli tedbirleri alması gerekebilir. Dikkat edilmelidir ki; durumun tehlikelilik arz etmesi ve derhal karşı tedbir alınmadığı takdirde ağır sonuçlar meydana gelmesi söz konusu olduğunda, uyarı yapmadan da zor kullanılabilecektir.”

Bu arada direnişten kasıt illa da ölüm orucu değil. Duvara poster/afiş/fotoğraf asmak hatta sadece “durmak” bile direniş sayılıyor ve en ağır cezayı gerektiriyor: “Suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeleri” hapishaneye sokmak, bulundurmak veya kullanmaya hapis cezası getiriliyor. Hapis içinde hapis.

Cezaevinde “asayiş ve düzeni önemli ölçüde bozan yaygın direniş ve şiddet hareketleri veya benzeri ciddi tehlike yaratan hallerde”, kolluk kuvvetlerinin de görevlendirileceği düzenleniyor. Yani, olası hapishane operasyonlarının yasal zemini hazırlanıyor.

Böylece dış güvenlik görevlileri, hapishane içine ateşli silahla girebilecek. “Silahla müdahale gerektiren olaylar” için tanınan bu yetki, “karşı koymaya elverişli eşyaların teslim edilmesi istendiği halde teslim edilmemesi” de dahil olmak üzere her an mahpusların yaşamlarını tehdit edecek bir yetkiyi yasal hale getiriyor.

Uyarı amacıyla ateş edileceği, kişinin eylemine son vermemesi halinde “ölçülü ve orantılı” şekilde ateş edilebileceği, dış güvenlik görevlilerinin kendilerine karşı silahlı saldırıya teşebbüs edilmesi halinde “duraksamadan” ateşli silah kullanabileceği düzenleniyor.

“Acil hallerde” güvenlik görevlisinin hangi aracı ne dereceye kadar kullanacağına dair takdir hakkı yine güvenlik görevlisine ait. Türkçesi, jandarmanın keyfine kalmış.

1996’da Diyarbakır, 1999’da Ulucanlar ve 2000’de 20 hapishanede katliam yapıldı. Sonuncusunun adını Hayata Dönüş koydular. Tüm katliamların gerekçesi aynıydı: Mahpuslar direniyordu. Mahpusun elinde direnmekten başka ne var ki?