Meclis'te 'sürpriz' yaşanmadı, "bazı maddeler 330'un altında kalabilir" diye manipülasyon yapan yandaş kuklalarının sözüne itibar etmeyen herkes bu sonucu zaten bekliyordu. İktidar blokunun vekilleri başkanlığa evet diyerek yalnızca kendilerine değil parlamentonun haysiyetine de ağır bir darbe indirdiler. Anayasal normları ve teamülleri ayaklar altına almakla kalmayıp parlamenter sistemi savunmak isteyen vekillere sözlü ve fiziki saldırıda bulundular. Şurası şüphe götürmez ki şahidi olduğumuz süreç, Meclis tarihinin en hazin anlarından biri olarak kayda geçecek. Denizlerin idamına el kaldıranları, 12 Mart sonrasında anayasa budayanları, 12 Eylülcülerin Evren-sever anayasasına imza atanları nasıl unutmadıysak tek adam rejimini kurmak adına Meclis’e darbe indirenleri de unutmayacağız. Şu andan itibaren rejim değiştirme çabalarına set çekme görevi Türkiye halklarının sorumluluğunda.

Referanduma kadar olan süreçte iktidar blokunun izleyeceği stratejiyi ve başvuracağı taktikleri tespit edelim ki hangi adımları atacağımızı şimdiden planlayabilelim.

Sermaye ‘Evetçi’ mi?

Sermayenin medyası iktidarın referandumdaki koçbaşı. İktidar bloku sermayeye firesiz 'evet' dedirtmeyi amaçlıyor. OHAL ve "milli güvenlik" bahane edilerek grevlerin yasaklanması, sermaye lehine düzenlemeler yapılması, ihalelerde 'dengelerin' gözden geçirilmesi bundan. Büyük sermayenin kimi hukuksuzluklardan şikâyet etmek dışında alenen hayır yönünde tavır takınması şimdilik zor. Zira Saray'ın keyfiliğinden haz etmeseler de 'alternatifi' görmeden risk alamazlar. Orta ve küçük ölçekte sermaye için iktidarın 'müjdelediği' ekonomik önlemler ise makro ekonomide düzelmeye hizmet etmeyeceği için sonuç vermeyecek. Kepenk kapatmak mecburiyetindeki esnafın başkanlıktan heyecan duyması için bir nedeni yok. Başkanlık "refah ve kalkınma getirecek" propagandasının başarılı olması bu nedenle olası değil. İşsizlik rakamları, döviz kuru ortadayken mesaisini başkanlığa veren iktidar blokunun düştüğü çelişki bu süreçte toplumsal muhalefet tarafından sık sık vurgulanmalı.

‘Sağ Blok’ ne kadar sağlam?

Saray-AKP-MHP koalisyonu tüm sağı temsil ettiğini iddia ediyor ve sağ cenahın blok olarak 'evet' demesini hedefliyor. Fakat bu o kadar da kolay değil. Şimdiden Saadet Partisi hayır diyeceğini açıkladı; BBP tabanından hayır diyeceklerin çıkacağı muhakkak. MHP'nin ve AKP'nin, liberal tandanslı merkez sağdan devşirdiği seçmen kültürlenmesi ve refleksleri gereği referanduma kadar 'arada bir yerde' duracak. İktidar bloku sağ cenahı ikna etmek uğruna tehdit algısını arttıran her türlü beyanat ve manipülasyona hız vererek güvenlik kozunu yeniden oynamak isteyecek. 7 Haziran'dan sonra aynı masalı dinlemiştik hatırlarsınız, Kasım seçimlerinde buna inananlar da çıkmıştı. Ama o günden bu yana yaşadıklarımız 'istikrar' hikâyesinin ucu karanlık bir tünelden farksız olduğunun kanıtı

‘Hayır’ diyecekleri bölmek

İktidar bloku 'evet'i garanti etmek için derin devlet kalıntılarına göz kırpacak. CHP tabanının fire vermesi olası görünmüyor. Ancak CHP ve HDP arasında 'gayri milli' bir ittifak varmış algısı yaratarak ulusalcı kesimin korkularına hitap etmek yeniden devrede. Bu nedenle CHP'nin ve HDP'nin tabanlarını diri ve pro-aktif tutması ve kendi müstakil kampanyalarını yürütmesi elzem.

AKP'nin bir diğer çabası HDP'li olmayan Kürt seçmenin evet demesini garantilemek. İslamcı söylemin üzerinde etkili olduğu Kürt grupları kolayca evet'e yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. Ancak AKP'nin fiili koalisyon ortağının MHP olması işleri değiştirecek. Evet'in tek adam rejimi ile beraber yeni milliyetçi cepheye de verileceğini Kürt seçmene hatırlatmak öncelikler arasında olmalı.

Dönüm noktası

İktidar bloku çok gergin ve saldırgan bir biçimde bu süreci götürecek. Referandumda evet demezseniz kaos kapıda diyecekler. Halbuki kaos yeni rejimin göbek adıdır; tek adama teslimiyet, keyfiliğin norm haline gelmesidir. Biliyorlar ki başkanlık çantada keklik değil! Tüm baskılara ve tehditlere rağmen rejim değişikliğine hayır diyen kesimlerin gücü çok daha fazla. Kadınlar ve gençler büyük oranda tek adam rejimine karşı çünkü. Özgürlüğün "üçüncü köprü", "Avrasya tüneli" olmadığını, uğruna mücadele edilen ve kazanılan bir şey olduğunu biliyorlar. Haziran direnişlerinde, forumlarda, mahalle meclislerinde, grevlerde özgürlük ve demokrasi için emek verdiler. İslamcılığın ve devlet şiddetinin kuşatmasına karşı laikliği ve yurttaşlığı savunacaklar. Meramını öfkeyle değil gülümseyerek, korku ile değil özgüvenle anlatacaklar. Hepimiz üzerimize düşeni yapacağız. Unutmayalım hayır bir cephe stratejisi değil, eşit ve özgür bir gelecek kurmanın ilk aşaması.