İran’ı çoktan ‘şeytan’ ilan eden Trump, Tahran’a karşı fiilen savaş başlattı. Tüm itirazlara rağmen nükleer anlaşmayı tek taraflı askıya alan ABD, İran’a yönelik iki aşamalı yeni yaptırımların birinci bölümü dün itibariyle uygulamaya soktu. Ambargo kapsamında, İran’ın dolar ile ticaret yapmasının önüne geçilerek, ülkenin en büyük gelir kaynağı olan petrol ticaretine darbe vurulmakla kalmayıp İran’ın, otomotiv yedek parça ticareti de sınırlandırılacak. İran’a yönelik ilk yaptırım paketinin ikinci bölümü ise 4 Kasım’da devreye girecek.

ABD ambargosundan üçüncü ülkeler de etkilenecek. AB, Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ABD’nin yakın müttefikleri dahi ambargo kararına sert tepki göstererek “AB hukuku ve BMGK kararı uyarınca İran ile meşru ticaret yürüten Avrupalı firmaları koruma konusunda kararlıyız” dedi.

İran’ı sıkıştırma çabası içerisinde olan ABD, ekonomik ve diğer yaptırımlarla İran içinde toplumsal çalkantıya neden olmayı hedefliyor. Böylelikle rejimi içeriden zayıflatmaya çalışacak. Uzun bir süredir hayat pahalılığının protesto edildiği ülkede iç huzursuzluk had safhada.

Bitmeyen kin, adım adım kuşatma

Washington’un uzunca bir süredir İran’a yönelik müdahale planları yaptığı sır değil. ABD’nin etkili dış politika dergilerinden Foreign Policy’de Mark Perry imzalı 28 Haziran tarihli yazıda hangi uçağın, ne cins bombanın nerede kullanılacağı, ne büyüklükte bir güce gereksinim duyulacağı konusunda hem RAND gibi düşünce kuruluşları, hem de ABD silahlı kuvvetleri tarafından yapılmış çalışmalar var.

Foreign Policy, İran’a yapılacak bir müdahalenin etkili olabilmesi için ABD’nin envanterindeki savaş filosunun yüzde 55’ini kullanması gerektiğini dahi yazdı. Öyle ki İran’a özel bir kin besleyen mevcut Savunma Bakanı Mattis, Amerikan güvenliğine yönelik en büyük üç tehdidi sıraladığında “İran, İran, İran” diyerek bu konudaki tavrını açıkça ortaya seriyor.

Yine Trump’ın yeni Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın “İran bombalansın da nasıl olursa öyle bombalansın” diye açıklamaları söz konusu.

Trump da seçildiği andan itibaren İran’ı özel hedef aldığını hiç sakınmadı. Her fırsatta yeni hedefin Tahran olduğunu deklare etti.

Neden düğmeye basıldı?

Irak, Yemen, Bahreyn ve Lübnan’da nüfuzunu artıran, Suriye’de de yeni kazanımlar elde eden İran, uzun bir süredir sadece ABD’nin değil, İsrail ve Suudi Arabistan’ın da hedefinde. ABD’nin planı İsrail ve Suudi Arabistan’la birlikte İran’ı kuşatmak ve boyun eğdirmek. Ortadoğu’da istediği oyunu kuramayan ABD’nin bölgesel çıkarlarının ve de Avrasya ile Güneybatı Asya’ya ulaşmasının önündeki en büyük engellerden birisi İran.

Meselenin enerji boyutunun yanı sıra İsrail’in bölgesel güvenliği faktörü de var. Beyaz Saray, Suriye yönetimini devirerek destekçisi İran’ı kuşatmayı ve İsrail için bir tehdit olarak görülen Lübnan Hizbullah’ını da dayanaklarından mahrum bırakmayı amaçlıyor. İran’dan Irak’a, Suriye’nin güneyinden Lübnan’a ulaşan ‘Şii hilali’nin merkez ülkesi İran. Bu bağı kesmek İsrail’in bölgesel güvenliğinin de olmazsa olmaz parçalarından. Suriye’den Filistin’e uzanan coğrafyada yeni planlamalar içerisinde olan ABD’nin bu emellerini gerçekleştirmek için Tahran’ın dize getirilmesi şart.

ABD’nin planlarına rağmen İran’ın Suriye ile birlikte Irak, Lübnan, Yemen ve Bahreyn başta olmak üzere bölgede etkisi hiç olmadığı kadar arttı. Washington için İran’ı kaosa dürüklemek aynı zamanda bölgedeki paylaşım mücadelesinde Tahran ile birlikte doğal bir ittifak kuran Rusya ve Çin’i de rahatsız etmek demek.

Sünni-Arap NATO’su devrede!

Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da istediği oyunu kuramayan Trump, bölgede daha büyük bir kapışmaya hazırlanıyor. Ancak hegemonyası gerileyen ABD’nin siyasi ve diplomatik açıdan başarı elde edebileceği çok fazla manevra alanı kalmadı. Direkt bir saldırıyı göze alabilmesi de kolay değil.

Eski, kudretinde olmadığının bilincinde olan ABD bu hedefine ulaşabilmek için bölge ülkelerini harekete geçirme niyetinde. Sünni-Arap NATO’su olarak adlandırılan askerî gücün oluşturulması da bu plan dahilinde.

S. Arabistan’ın öncülüğünde 6 Körfez Arap ülkesinin yanı sıra Mısır ve Ürdün’ün katılımıyla bir Sünni-Arap askeri gücünün oluşturulmasının temelleri atılmış durumda. Proje son olarak Mayıs ayında Trump’ın, S. Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında gündeme gelmişti. Kısa adı MESA olan “Ortadoğu Stratejik İttifakı” planı ve hedefleri etrafında bir araya gelen Körfez Arap Monarşileri hedeflerinin İran olduğunu açıktan ilan ediyorlar.

Türkiye fırtınanın merkezinde!

İran’a yönelik saldırgan politikalarını artıran ABD’nin ekonomik, mali, askeri planları Türkiye’yi doğrudan etkileyecek. Türkiye’nin bölgede yeni bir kaosa yelken açan ABD’nin yanında saf tutarak İran’ı kuşatmayı tercih etmesi her türlü büyük bir yıkıma yol açacaktır. Yeni Türkiye rejiminin mevcut politikaları fırtınanın ülkeyi teğet geçmeyeceğini gösteriyor.