AKP/MHP iktidarı geriledikçe, politikalarını da siyasi elitlerinin ve dayandıkları sermaye/tarikat/bürokrat yapılarının çıkarlarına göre belirlemede daha gözü kara davranıyor. Dar bir kesimin çıkarlarının savunucusu konumuna gelmiş durumda. Kısa vadede geniş kesimlerin lehine gibi görünen yıkım politikalarının cilaları döküldükçe sınıfsal tercihleri de daha net şekilde ortaya çıkıyor.

Şu ya da bu şekilde iktidarla ilişkisi kopmuş, zayıflamış kişi ve partiler ise şimdilerde gelinen noktadaki sorumlulukları, ideolojik tercihleri belirleyici değilmiş gibi, bu kez de yeni gömlekleriyle alternatif olma iddiasındalar. Üstelik geçmiş ideoloji ve tercihlerinden kapsamlı bir kopuş yaşadıklarına dair bir özeleştiri bile yapmadan. Önceleri sosyal demokrat/cumhuriyetçi/laik muhalefeti konsolide eden Erdoğan karşıtlığına indirgenmiş politik tutum, şimdi liberalleri, küskün AKP’lileri, Fetullahçı eskilerini özetle sağ muhalefeti de bir arada tutmaya ve var etmeye başladı. Bu figürler halka umut olma iddiasıyla ortalarda dolanıyorlar.

Olurlar mı? Eğer Millet İttifakı’nın niceliksel olarak lokomotifi konumundaki CHP, bu figürleri büyütmeye ve onlara alan açmaya dayalı politikalarına devam ederse üç vakte kadar olurlar! Yalnızca gömlek değiştirmiş olan bugünkü yıkımın mimarları, geniş kitlelerdeki Erdoğan karşıtlığı dalgası üzerinde CHP’yi sörf tahtası olarak kullanıp ideolojilerini yeniden iktidar yaparlar. Kuşkusuz Erdoğan ve AKP eleştirisi/karşıtlığı, muhalefetin ana motivasyonlarından birisi olabilir, olmalı. Ancak kişi karşıtlığına indirgenmiş, düzeni değiştirmeyi hedeflemeyen, onunla ideolojik olarak hesaplaşmayan bir muhalefet halktan yana bir iktidarı inşa edemez.

Son günlerde gündeme gelen Peker’in ifşaları, TÜGVA sızıntıları ve özellikle Eymür’ün her bir cümlesi tüylerimizi diken diken etmesi gereken röportaj ve açıklamaları üzerinden gidelim. Ortaya dökülen rezillikler ülkenin son 60 yılına hâkim olmuş sağ iktidarların sabıka kaydı olarak okunması gerekir. Yalnızca kriminal olgular olarak da görülmemeli. Bu sabıka kayıtlarının ideolojik eleştirisinin yapılması ve bunların güçlü bir şekilde önümüzdeki süreçte, özellikle geçiş döneminde göz önünde bulundurulması gerekir. Aksi takdirde bu kadar rezilliğin, kanın, kara paranın üzerinde doğru bir gelecek inşa edilemez. Daha da önemlisi sol ve komünizm düşmanlığı üzerinden ülkeyi 60 yıldır yöneten, bürokrasiyi buna göre şekillendiren düzen, vurguncu sermayesiyle, uyuşturucu tacirleriyle, katilleriyle iktidarlarına devam eder. Sağ iktidarların asıl sahibi sermaye ve her dönemin kazananları ile sorumlular da yeni gömlekleri ile kurtarıcı olarak arz-ı endam etmeye devam eder.

Tam bunlar yaşanırken Sayın Kılıçdaroğlu, Bozüyük-Bilecik Kanaat Önderleri - Sivil Toplum Kuruluşları – Muhtarlar Buluşması’nda; “Bizim bir helalleşme süreci başlatmamız lazım. Bizi tanımanız lazım. Bizim ne söylediğimizi dinlemeniz lazım şeklinde bir açıklama yaptı. Bu toplantıların çoğunlukla muhafazakâr ve sağ partilere oy veren kanaat önderleri ile yapıldığını biliyoruz. Genellikle de sadece AKP/MHP iktidarının -özellikle de tek adam- eleştirisi üzerine kuruluyor konuşmalar. Bu toplantıların bir diğer ayırt edici özelliği ise, 60 yıllık sağ iktidarların sorumlusu olduğu (en azından sorumluluklarının daha fazla olduğu) dönemlerin uygulamalarından Sol/CHP sorumluymuş gibi davranılması. Çok partili dönemde nerede ise hiç iktidar olmamış bir partiye kendi iktidar zamanlarının bile sorumluluğunu yükleyen AKP/Sağ siyaset söylemlerini yeniden üreten bir yaklaşım bu.

Tabii ki asıl olan siyasi ve hukuki olarak hesap sorulmasıdır. Ancak bir “helalleşme/özeleştiri” istenecekse sol düşmanlığı üzerinden kuşakları heba edilen, işsiz, aşsız bırakılan, mülakatlarda, sahte sınavlarda hakları yenilen, işkencelerde sakat bırakılan, Maraş’tan Sivas’a, faili meçhullerden darbe süreçlerine kadar adeta biçilen insanlardan “helallik” istenmeli. Çoğunlukla içi boş, bitmez tükenmez mağduriyet edebiyatının değirmenine su taşınmamalı.

Siyasi hareketliliğin ve farkındalığın arttığı bu günlerde; yaşananların sorumluluğunun yalnızca bugünkü iktidarı elinde tutanlarda değil, onları var eden ve yeniden yeniden önümüze çıkaran sistemde ve ideolojilerinde olduğu görülmeli ve eleştiriler bu zemine oturtulmalı.