Bu yazının sizlerle buluştuğu gün Erdoğan yemin edip rejim değişikliğinin son dönemecini geride bırakmış olacak.

Akabinde hemen ilk cumhurbaşkanlığı kararnamesini yayınlayacak, kabineyi vitrine çıkarıp sanki geniş vizyonlu davranılıyormuş, seçtiği isimler de çok önemli bir fonksiyon üstlenecekmiş havası yaratılacak. İş dünyasına, mali oligarşiye, emperyalizmin merkezlerine “sizin ortağınız” mesajı verilirken içeride yerli ve milli hamaseti yapılacak.

1923’te açılan “parantezi” kapadıklarına inananlar tek adam rejiminin İslamcı karakterine uygun yeni ritüeller icat edecek. Kabine belki de ilk toplantısını bu hafta toplu bir cuma namazı sonrası gerçekleştirecek. Kabine muhtemelen bundan sonra Ankara’dan çok İstanbul’da toplanacak. Ezcümle tencerede suyu iyiden iyiye ısınan kurbağa misali fokurtular etrafımızı saracak. Ama gelin görün ki muhalefetin kahiri ekseriyeti 24 Haziran’dan bu yana sanki her şey olması gerektiği gibiymiş gibi davranmaktan geri durmuyor.

Erdoğan karşısındaki en güçlü aday İnce “adamın kazandığını” kabul edip tebriklerini ilettikten sonra gözünü sonraki seçimlere çevirdi. Ne seçim akşamı kendini terk edilmiş hisseden seçmen için ikna edici bir söz söyledi ne de yeni dönemin aslında ne manaya geldiğini anlattı. Belli ki aday olarak vazifesini en iyi şekilde yaptığını düşünüyor. Ana muhalefet partisinde kazan kaynarken örgüt de taban da ikiye bölündü. Bir kısmı değişim isteği aşağıdan geliyor diyerek İnce’nin genel başkanlığını savunuyor, bir kısmı şimdi zamanı değil diyor. Hangisi doğrudur ayrı bir tartışma ancak hala memleketin içine düştüğü cenderenin idrak edilmediği aşikâr.

Mecliste mazbatasını alan kimi vekillerin mutluluğuna baksanız sanırsınız ki muhalefet meclis çoğunluğunu ele geçirmiş parlamenter sistem de ihya olmuş; her biri halkın sorunlarını çözmek için birbiriyle yarışacak. İlk gün takılan rozetlerle faşizme karşı farkındalık yaratılacak! Mecliste direneceklerini iddia edenlerin büyük kısmı ne 16 Nisan akşamı ne de seçim gecesi ortalıktaydı. Kimse CHP’li ya da HDP’li tek bir müşahidin yer almadığı sandıklara dair gerçek bir özeleştiri vermedi, kimse Erdoğan’a tulum oy çıkan yerlerin hesabını sormadı, geçersiz oyların tavan yaptığı sandıkları dert etmek ise “atı alan Üsküdar’ı geçince” akıllara geldi.

Siyasal İslam’ın devlet ideolojisine dönüştürülmesinde üzerine düşen rolü oynayan Meclis Başkanı Kahraman yine alelade zamanlarmış gibi partileri dolaşıp veda etti. Laiklik ilkesinin Anayasa’da olmaması gerektiğini savunan, gerici uygulamalara arka çıkan Kahraman CHP’ye de uğrayıp “helalleşti”. 16 Nisan öncesinden bu yana iktidarın rejim değiştirmek istediğini haykıran CHP Genel Başkanı Erdoğan’ı tebrik etmemişti ama Kahraman ile aynı fotoğraf karesinde “nezaketen” yerini aldı. O esnada AKP’liler CHP’yi terör destekçiliğiyle itham etmeye devam ediyordu.
Seçim öncesi cumhur ve millet ittifaklarının 24 Haziran sonrasında da süreceği iddia ediliyordu. Halbuki kaybeden tarafta ittifakın bozulacağı ilk günden beri belliydi. Millet ittifakı eski CHP’li yeni İyi Partili Çıray’ın açıklamasıyla hemen tarihe karıştı. Daha önce de yazmıştık İnce’nin adaylığı Akşener’i rahatsız etmişti. Nitekim 24 Haziran’dan sonra İyi Partililer Akşener’in düşük oy almasını İnce’nin aday gösterilmesine bağladılar. Ancak ittifakın bozulmasının arkasındaki tek neden de bu değil. İyi Parti Erdoğan’a “MHP’ye muhtaç değilsiniz” mesajı gönderiyor. Erdoğan da zaten mecliste ittifakın çoğunluğu kaybetmesi durumunda koalisyon ihtimaline işaret ederken İyi Parti’ye göz kırpıyordu.

Seçime girmeyi CHP’nin 15 vekiliyle garantileyen İyi Parti’nin az oy almasını CHP’ye bağlaması nankörlük falan değil buz gibi bildiğimiz yurdum sağcılığı. Sözün kısası tek adam rejimine karşı durma, parlamenter sisteme dönüş vaatleri Hayır cephesinde yer alan sağcılar için miadını doldurdu. Mecliste birçok başlıkta sağ partilerin beraber hareket etmesi sürpriz olamayacak.

İktidar blokunu geriletmek için girişilen taktikler tesis edilen rejimin niteliği hesaba katılmadığı için hüsranla sonuçlanıyor. Muhalefet 24 Haziran sürecinde hamle üstünlüğünü bir stratejinin parçası olarak değil tepkisellik üzerine inşa ettiği için kaybetti. İttifakın içinde sağ siyaset küçük mevziler kazanırken sol değerler popülizme kurban edildi.Şimdi yakın geçmişten ders çıkarma vakti. Uzun zamandır CHP ve HDP’den bağımsız bir sol siyasetin güçlenmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Ancak her seçim döneminde solun iki partiden birine yedeklenme alışkanlığından kurtulamıyoruz. Tek adam rejimine karşı direncin tabanda örgütlenmesi için elimizdeki tüm insan gücünü yeni fikirlerle birleştirmezsek toplumun kılcallarına nüfuz etmek isteyen rejimi durdurmak hayal.