Türkiye’de son zamanlarda yaşanan ekonomik gelişmeler ülkenin bir ekonomik krizde olduğu göstermektedir.
Örneğin ekonomik büyümenin öncül göstergesi olan sanayi üretim endeksi büyüme rakamının yılın üçüncü çeyreğinde oldukça azalmış olacağının, dördüncü çeyreğinde ise küçülmenin yaşanacağına işaret etmektedir.

Benzer şekilde, vatandaşın satın alma gücünü doğrudan etkileyerek yoksullaşmasına yol açan enflasyon oranlarının da yüksek seyrediyor olması içinde bulunduğumuz sorunların önemli göstergelerinden bir diğeridir. Özellikle ekonomik durgunluğa girilen bir dönemde yüksek enflasyon oranlarının ortaya çıkması ekonomilerde ender görülen stagflasyona işaret etmektedir. İşsizlik oranının yeniden yükselmeye başlaması da başka bir olumsuz göstergedir.

Ancak makro göstergelerdeki olumsuz gelişmeler iktidarı döviz kurlarında değişimler kadar etkilemiyor. İktidarın en korktuğu gösterge ABD Doları’nın TL karşısındaki değeridir. Dolar değer kazandıkça ekonomik sorunlar kamuoyu gündeminde daha fazla yer tutuyor, en çok konuşulan konular arasında yer alıyor. Diğer göstergelerdeki bozulmalar aynı derecede gündem olmuyor. Elbette dolardaki artışın ekonomi üzerinde olumsuz bir etkisi vardır ama göstergelerin bozuluyor olmasının tek sebebi doların yükseliyor olması değil, ülkenin ekonomik dengelerinin neredeyse tamamının bozulmuş olmasıdır.

Doları kontrol et yeter
Dolar kurunun vatandaş nezdinde yarattığı etkinin farkında olan yönetim her türlü maliyete katlanarak doların seviyesini düşürmek için çaba sarf ediyor. En son yapılan yurtdışı tahvil ihraçlarında ödemek zorunda kalınan yüksek dolar faizi bunun bir örneğidir. Kasım ayı başında yapılan 2 milyar dolarlık tahvil ihracının Hazine’ye net maliyeti %7,5’in üzerindedir. Neredeyse “tefeci faizine” denek gelen bu maliyete katlanmakta hükumet hiçbir beis görmemektedir. Bunun nedenini en son açıklanan ekonomik güven endeksi verilerinden ortaya çıkarabiliriz.

Dün TÜİK tarafından yayınlanan ekonomik güven endeksi verisinin Kasım ayında, bir önceki aya göre %9,1 oranında artarak 73,7 seviyesine yükseldiğini görüyoruz. İnşaat sektöründe yaşanan %3,5’lik azalmanın dışında diğer tüm sektörlerin endeks değerlerinde bir artış olduğu görülmektedir.

Her ne kadar ekonomik güven endeksinin 100 seviyesinin altında bulunması beklentilerin kötü olduğu anlamına gelse de bu veriyi kullanılarak “işlerin iyi gittiğini” kamuoyuna anlatmaya çalışacaklarını biliyoruz.

Peki, ne oldu da ekonomik güven yükseldi? Son dönemlerde olumlu yönde değişen tek gösterge döviz kurlarındaki gerilemedir. Bunun dışında olumlu bir veri bulunmamaktadır. Dolardaki değişimin vatandaşın ekonomiye ilişkin beklentisi üzerindeki etkisini aşağıdaki grafikte görebiliriz.

Dolar kuru ile ekonomik güven arasında ters yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Doların hızlı yükseldiği dönemlerde güven hızla azalırken, doların değer kaybettiği dönemlerde ise vatandaşın ekonomik beklentilerinin iyileştiğini görüyoruz.
Seçmenlerin ekonomik konuları göz ardı ederek sandığa gitmesini sağlamak amacıyla hükumet tüm maliyetlere katlanarak dolar kurunu düşük seviyede tutmak için çaba göstermeye devam edecektir. Ancak bu çabaların uzun vadeli maliyetinin ne olacağı ekonomi yönetiminin pek ilgilendiği konular arasında yer almamaktadır.