İsteyen istediği dine ya da inanca inanabilir. İsteyen istediği düşünceye ve felsefeye sahip olabilir. İsteyen de dinsiz kalabilir. İnanmak kadar inanmamak da temel bir insan hakkıdır.

Hak olmayan ise, vicdanı olan dini devletleştirmek, siyasallaştırmak ve bir baskı aracı haline getirmektir.

Dinsel olguları devlet ve siyaset eliyle topluma taşımak bir hak değil, aksine inanç özgürlüğü ihlalilidir ve laiklik karşıtı bir suçtur. Dolaysıyla dini, vicdandan ve ait olduğu ibadet yerinden siyasete ve devlet katına taşıyanlar, evrensel bir hakkın kamulaştırılması suçunu işlemektedirler. Bu suç, parti ve hükümet siyaseti üzerinden sürdürülürken, aynı zamanda kamu hizmetleri ve okullarında sürdürülür. Türkiye’de kamu hizmetleri ve iktidar ve sandık siyaseti, kendisini haklar rejimi üzerinden değil, kulluk ve ümmet rejimi üzerinden sürdürür. Bu nedenle de demokrasi, laiklik, bilimsellik, çoğulculuk ve toplumsal birliktelik üretecek, hak ve akıl temelli bilginin ve hizmetin üretim ve aktarım özgürlüğü baskı altına alınır. Bu durum tipik bir teokratik rejimi andırır.

Oysa kamucu devlet ve siyaset dünyevi olan demokratik, hukuksal, laik kamu görevlerini yerine getirir. Türkiye’de devlet, siyasi iktidar ve eğitim kurumları, hurafeleşmiş ve vahiy temelli bir zemin üzerinden gelecek inşa ediyor. Son yıllarda giderek artan gericilik uygulamaları, toplum ve kamu yaşamını mezhepleştirmektedir. Bu durum ise toplumsal fay hatlarını geren ve ülkemizdeki huzursuzluğu derinleştirmekten başka hiç bir işe yaramamaktadır. Kamu eğitimi ve iktidar siyaseti akıl ve bilim temelli demokratik, laik ve hukuksal haklar rejimi yerine, vahiy ve hamaset temelli toplumsal gericilik ve hukuk dışılığı inşa etmektedir. Hurafeleşen ve hamasetleşen siyaset retoriği, giderek toplumunda retoriğini kendisine benzetiyor.

Hurafeli hamaset retoriğinin ve gericiliğin toplumsallaştırıldığı yer ise iktidar siyasetine dayalı eğitim, okul, siyaset, TBMM ve medyadır. Çocuklarımız okulda, halk sokakta mutlu değildir. Çocuklar, aklın değil, dogmaların ve hurafelerin eline teslim edilmiştir. Eğitim sistemi bilim ve akıl yerine; vahiy temelli eğitimi öncelleşmiştir. Yatırımını, geleceğini buraya mevzilemiştir.

AKP hükümeti sorgulanmaktan, eleştirilmekten mutlu değil. İktidarlarının tüm dayatmalarına itaat edecek ve “kayıtsız şartsız itirazsız kabullenirim” diyecek “dindar ve kindar nesil” arzuluyor. Bunu da vahiy ve hamaset temelli eğitimle sağlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle, 300 bin civarında ataması yapılmayan öğretmeler yerine, okullara imam sokuyorlar.

Müfredatlar ise dinselleştirilerek, bilgi ve evrensel değerler yok sayılıyor. Dinselleştirilmiş müfredatlar, AKP’nin ardıllarını ve kendine yakışan neslin, ideolojik ve kültürel olarak yetiştirileceği araçlara dönüşüyor. Bu nedenle gerici ideolojiye uygun, müfredatlar, ders kitapları ve hocalar, devlet mezhebinin çocuklara aktarılmasında önemli işlev görüyor.

Müfredatları dogma ve vahiy temelli olunca, okulda insan yerine, tanrı konuşturuluyor. Eleştirel düşüncenin yerine, sorgulanmasına izin verilmeyen vahiyler ve bilimsel olmayan doğaüstü fikirler alıyor. Bilgi sorgulanamadığı zaman, aklın üreten düşensel gücü, kalıp bilgileri taşıyan hamal haline getiriliyor.

Öğrencilerden özgür ve çağdaş nesiller yerine, dindar ve kindar nesil yaratılmakta. Gücü elinde bulunduranların emrine itaat edecek kulluk anlayışı ile insanı özgürleştirecek yurttaşlık hakları yok ediliyor.

Siyaset dinden elini çekmeli

Din vicdanda ve inananların özel yaşam alanlarında özgürdür. Devletin, siyasetin ve sermayenin eline düşmüş dinden din, vicdan ve inanç özgürlüğü çıkmaz.

Devlet ve siyaset dini özgürleştirmez, köleleştirir. Oysa laiklik, bilimsellik, özgür akıl ve felsefe insanı özgürleştirir. Türkiye’de olduğu gibi devletin ve siyasetin eline ayağına düşmüş din tekçi, ötekileştirici ve asimilasyoncudur.

Devlet ve siyaset, din eğitiminde ve belirleyici aktör olursa, okulda ve toplumsal yaşamda tektipleştirici, yıkıcı, tahripkâr ve ötekileştirici bir mezhepçi anlayışı egemen kılar. Eğitimler hurafeleşir, kamu yaşamı ise teokratik ve din referanslı olur. Böyle de olunca müfredatlar kadercilik ve şükür pedagojisi işler ve hak temelli yaklaşımlara kapalı kalır. İşte bu nedenle zorunlu din dersleri ve imam hatiplerin müfredatları, hurafeci, gelenekçi, hamasetçi, mezhepçi dayatma ile öğrencilerin düşünce dünyasında çoğulculuğu, laikliği, bilimselliği ve aklın eleştirel sorgulama hakkını devre dışı bırakmıştır.

Yeni yılda laikleşmek şart

Kamu adına düşüncelerde, hizmetlerde, kurumlar ve kadrolaşmada dinsel etkinlik, inanış ve hurafeler ve hamasetlerle yoğrulmuş düşünme biçimleri son bulmalı.

Devlet ve iktidar siyasetinin, mezhepçi dinsel inanışı referans alarak, egemenlik inşasına giriştiği ve toplumsal sistemin işleyişini buna göre düzenlemesine engel olunmalıdır. Siyasetin retoriği insanileşmeli ve laikleşmelidir.

Devlet ve siyasi iktidarın sistematik hale getirdiği ve AKP’nin giderek kurumsallaştırmaya çalıştığı, toplumu din, dinsel otoriterlik ve dinsel retorikle izaya getirme istismarına karşı, laikliğinin sesi yükseltilmelidir.

Son olarak da, tüm kamu kurumlarında (ekonomi, siyaset, adalet, hukuk, eğitim ve sağlık,) yönlendirici ve yol gösterici hale getirilen devlet dini ve mezhebinin arındırılması, demokratikleşmenin, laikleşmenin ve toplum olabilmenin tek garantisi olduğu gerçeğinin altı kalınca çizilmelidir.

Hurafelerden ve hamasetlerden arınmış bir yıl dileğiyle….