Mekânı cehennem olsun Samuel Huntington diye bir zat vardı, CIA’nın ideolog teorisyeni…

Mekânı cehennem olsun Samuel Huntington diye bir zat vardı, CIA’nın ideolog teorisyeni… 2000’li yıllardaki ABD Irak işgali döneminde “Medeniyetler Çatışması” çıkacak diye yazıp durdu, belli ki ABD maraza çıkarmak istiyordu. Çıkardı da… Ve en son “Mezhepler Çatışması”nı körükledi Ortadoğu’da ve şimdi tayyareden seyrine bakıyor. Ha bir de, TC eliyle ılımlı (!) İslamcıları eğit-donat programına sokmak istiyor.
• • •
Eskiden ulusal kurtuluş savaşları sırtını SSCB ya da Çin Halk Cumhuriyeti’ne dayama ve sıkıştıklarında onların desteğini alma gibi bir yoldan “küreselleşir”di. Özerklik yerine, böyle desteklerle korunan “kurtarılmış bölgeler” buna örnektir... Yine mesela o zamanlar ulusal kurtuluş savaşlarına “sömürgesel devrim” de denilirdi. Yani ulusal sorunun çözümüne paralel sınıfsal sorunlar da gündemdeydi. Şimdi bu köprülerin altından çok sular aktı.

SSCB’nin çökmesi, sosyalizmin tarihsel bir döneminin sona ermesi ve sonradan küreselleşme adını alan “yeni dünya düzeni”nin tesisiyle birlikte, “format” değişti. Ulusal sorunların çözümü, küreselleşme (globalizasyon) koşullarında “küreyel” (grobal) ya da “küyerel” (glokal) formatlarda ele alınır oldu.

“Mezhepler Çatışması” sahnesinde küreselleşme sürecindeki küreyelleşme ve küyerelleşme ayrımında da bazen sap ile saman karışır oldu.

IŞİD emperyalizme karşı savaşmıyor ki, sadece bölgedeki yukarıdan aşağı (emperyalist) küreselleşmenin uzantısı bir Sünni İmparatorluğu projesini en uç noktasına götürdüğünde sahipleriyle ters düşmüş görünüyor, hepsi bu. Ama Kürt hareketi açısından bazen de sap ile saman ayrışıyor: Barzani projesi küreyelleşmenin doğrudan uzantısıyken Kobani’deki Kürt direnişi küyerelleşme (aşağıdan ve halk hareketiyle uluslaşma ve demokratikleşme) iddiasının bölgesel öncüsüne dönüşebiliyor.
• • •
Tam da bugünlerde ABD Dışişleri Bakanlığı “Türkiye, Suriyeli ılımlı muhalifleri eğitme ve teçhizatlandırma programını kabul etti” açıklaması yaptı. Bunun bölgesel manası küreyel (bölgeyi emperyalist politikalar doğrultusunda dizayn etme) projenin lejyoner katiller sürüsünü beslemek ülkesel manası da paramiliter faşist-cihatçı sokak güçlerini devşirmek. Sokaklardaki palalı pompalı tüfekli saldırganlar yetmeyince, eğitilmiş “ılımlı” militanları devreye sokabilmek…

Son bir haftadır olup bitenler bölgesel savaş ile iç savaşın iç içe geçirildiği bir sahnenin provasıydı. Verilen demeçleri burada tekrarlamak yersiz, bilhassa Zalim’in demeçlerinde böyle bir sahnenin repliklerini bolca dinledik.

Öcalan 15 Ekim’e dek (yine) süre vermişti… İktidar ise 14 Ekim Salı günü cevabını verecekmiş: Her yer devlet terörü her yer sıkıyönetim olacakmış.

Peki aslında ne olmuş? Sivil diktatörlük çoktan kurulmuş bile… Bu köşe dâhil, ülkenin pek çok solcusu aylar öncesinden sokak çatışmalarına, sokaklardaki faşist saldırılara hazırlıklı olunması gerektiğini söyleyip durdu. 21 Eylül günü Ankara Vişnelik’te toplumsal muhalefet güçlerinin birleşik cephesinin yaratılması ihtiyacı tam da bu nedenlerle tartışılıp karara bağlanmadı mı?

Demek ki artık aldığımız kararların gereklerini yerine getirmekten başka bir işimiz yok. İçimiz dışımız IŞİD olmasın, diye!