Kazakistan’da zamlara, artan pahalılığa ve yozlaşmış yönetime isyan edenler geçen hafta sokaklara döküldü. Kabaca Batı Avrupa büyüklüğünde bir Orta Asya ülkesi olan ülkede olup bitenler, otoriter hükümetlerin görünürdeki ‘istikrar’ının altında nasıl bir kırılgan fay hattının olduğunu gösteriyor.

Otoriter liderler/yönetimler ne kadar görmezden gelirlerse gelsinler biriken sorunların ateş alması için küçük bir kıvılcım dahi yeterli. Komplo teorilerinin bolca havada uçuştuğu, herkesin meselenin bir boyutundan tutarak kendisine yontmaya çalıştığı ülkede yaşananlara dair üç farklı tez oluşmaya başladı: ‘Nazarbayev-Tokayev’in diktatörlüğünü hedef alan halk isyanı’, “ABD/Batı’nın renkli devrim komplosu”, “Rusya’nın jeopolitik hamlesi.”

Bozkırın ortasındaki bu ‘kapalı kutu’ ülkeye dair Toronto Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Edward Schatz’ın Amerikan sermaye çevrelerinin sözcüsü Washington Post’taki analizi dikkat çekici. Schatz, Kazakistan gibi ülkelerde çıkan olaylarda üç geniş faktörü anlamanın önemli olduğunu söylüyor. Yazıdan özetleyerek aktaralım:

1-Otoriter liderler kendilerine aşırı güvenirler

Başka yerlerdeki otoriterler gibi, Kazak liderler de kendine aşırı güveniyordu. Siyasi ve ekonomik seçkinler de bu süreçte zenginliklerine zenginlik katarken siyasi mühendislikle ülkeyi bağımsızlığından bu yana otuz yıl boyunca yöneten Nursultan Nazarbayev ve klanı, ülkenin tüm varlıklarının üstüne kondu. Kazaklar ise zımni bir sosyal sözleşmeye imza attılar, “kısıtlanmış özgürlük” karşılığında güvenlik ve görece maddi refaha evet dediler. Bu, siyaset bilimcilerin tipik bir “otokratik pazarlık” dediği şeyin Kazakistan versiyonuydu. Ta ki işler tersine dönene kadar. Zımni sosyal sözleşmeler de yalnızca başarısız olana kadar çalışır. Tüm benzer otoriterler gibi güç zehirlenmesi yaşayan Nazarbayev, işler biraz tersine dönünce baskıları artırdı, demir zinciri daha fazla sıkmaya başladı. Yetkililer ülkenin kendi “demokrasi” biçimine giden açık bir yolda olduğunu iddia etmesine rağmen sosyoekonomik eşitsizlik keskin bir şekilde arttı. Ülkenin seçkinleri küresel kapitalizmden muazzam ölçüde yararlandı. Zenginliklerini gizlemez hale geldiler. Nazarbayev 2019’da istifa etti. Ancak perde arkasında ülkeyi yönetmeye devam etti.

2-Totaliter/otoriter liderler “mit”lere güvenirler

İkincisi, otoriterler “mitler” yaratmaya güveniyorlar. Genellikle doğruluğu şüpheli olan bu anlatılar, yurttaşların dünya algısını yapılandırmaya yardımcı olur. Kazakistan’da böyle bir merkezi “mit”, vatandaşlara rahat bir orta sınıf yaşamı vaat ediyordu. Vaatleri açıktı: Kazakistan, diğer petrol zengini otoriter uluslardan farklıydı. Hükümet, muazzam servetini halk eğitimini desteklemek, geniş ölçekli kalkınma sağlamak ve ekonomiyi çeşitlendirmek için kullanacaktı. Kazakistan’ın zenginliği, küresel en iyi uygulamaları kullanan yetenekli teknokratlar tarafından yönetilecektir. Bu da Kazakistanlıların rahat bir şekilde orta sınıf olmayı bekleyebilecekleri anlamına geliyordu. İktidardaki Nur Otan Partisi kendisini bu vizyonun savunucusu olarak konumlandırdı. (Ne kadar da bizdeki iktidar partisine benziyor!) Tabi ki öyle olmadı, orta sınıf olma vaadi ile zar zor yeteri kadar yaşama gerçeği arasındaki uçurum geçtiğimiz on yılda katlanılmaz hale geldi. Yoksulluk da eşitsizlik de baskılar da tırmandı. Petrol ekonomisi hızla yükselirken rejimin sahip olduğu meşruiyet aşındı ve Kazaklar artık kötü yönetim ve açıkça görülen yolsuzluğu bağışlamamaya başladı. (Zımni sözleşme bozulmuştu artık.)

3-Otokratlar kibirlidir

Siyaset bilimciler, otoriterlerin - kasten cahil olmadıklarında - bir çıkış stratejisi geliştirmeleri gerektiğine dikkat çekiyor. Nazarbayev, 2019’da görevini bıraktı ancak kendisine Devlet Güvenlik Konseyi makamı yarattı ve Nur Otan liderliğini de sürdürdü. Nazarbayev yetkilerinden neden isteyerek ve dolayısıyla zamanından önce vazgeçsindi? Bu da bir tür kibirdi - Nazarbayev yönetiminin, diğer otokratlar kadar, kendi seçtiği halefi için aydınlanmış ve aktarılabilir bir modeli temsil ettiğine dair aşırı güven. Halef atamak, işleri arka planda yönetmek ve siyasi sahneden yavaşça çıkmak. Bu bir danışıklı dövüştü, yaklaşan tsunamiyi gören Kazak lider, olası dalganın önüne geçmek istemişti. Özenle seçilmiş halef Tokayev selefine yaranacam diye işgüzarlığa imza attı. Akıl hocasını onurlandırmak ve Nazarbayev’in kült statüsünü pekiştirmek için başkent Astana’nın adını Nur-Sultan olarak değiştirdi. Bu kırgınlıkları daha da artırdı. Gençler siyasi değişim istiyorlardı, beklentileri hüsrana uğrayan kitleler öfkelerini yozlaşmış sisteme yöneltmeye başladılar.

BÜTÜN DİKTATÖRLER BİRBİRİNE BENZER

Kazakistan’daki protestolar bölge ülkelerin askeri desteğiyle şimdilik bastırıldı. Kazak lider tüm benzer otoriterlerin yaptığı gibi göstericileri dışardan yardım almakla, teröristlikle ve kendisine karşı darbe yapmaya çalışmakla suçladı. Yabancısı olmadığımız söylemler. Şimdilik göstericilerin "Şal Ket-İhtiyar Git!” dediği Nazarbayev ve Tokayev klanı kalsa da Kazakistan otoriter rejimlerin kırılgan olabileceğinin bolca hatırlatıcısı olacak.