Çözülmeyi bekleyen ‘kazık’ bir problem var: Rejim krizi, müesses nizam (kurulu düzen) bünyesindeki çatlama vesaire….

Çözülmeyi bekleyen ‘kazık’ bir problem var: Rejim krizi, müesses nizam (kurulu düzen) bünyesindeki çatlama vesaire…. Problemin çözümü için bize aritmetiğin dört işlemi dayatılıyor. Böleceksin, çarpacaksın, toplayacaksın, çıkaracaksın ve taraf olacaksın. Bu kadar kolay mı?

Paradoks şurada: Böyle kazık (karmaşık) bir problemin çözümü basit olabilir mi? Mesela sadece bölme işlemiyle sonuca ulaşılabilir mi? Durduğunuz yere bağlı… Problemi emek ekseninde alırsanız, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen diye ikiye bölersiniz. Alnınız açık, vicdanınız rahat bir şekilde tercihinizi yaparsınız. Ama bunu yaptığınızda, indirgemeci derlermiş, kazma solcu derlermiş, varsın desinler.

Peki ama problemi müesses nizamla sınırlı tutanlar da indirgemeci olmuyorlar mı? Onlar hem basit hem de mevzuyu saptıran bir bölme işlemi yapıyorlar. Onlar da hep ikiye bölüyorlar. Tarihten bakınca, İtilafçılar ile İttihatçılar ya da Siyasi İslamcılar ve Laikler, Çevre ve Merkez... AB’den bakılınca, Müslüman demokratlar ile otokrat laikler… Liberallik adına cemaat gözlüğüyle bakınca  Demokrasi cephesi ile darbe cephesi… Falan filan…

Aslında hepsinin bileşkesinde şu karşıtlık yatıyor: Bir yanda hükümet öbür yanda Ordu. Güncel siyaset bakımından problemin bu türden bir tasnifle ele alınmasında yadırganacak bir yan bulunmayabilir. Çünkü öne çıkan aktörler hakikaten bunlar.

Ama illaki bu iki taraftan birini tutmak mı gerekiyor? Mutlaka birini tutmalısınız diyorlar. İyi de… Tutamıyorsunuz… İkisi de elinizi yakıyor. Ve dahi canınızı yakıyor ve dahi canınızı sıkıyor.

Çünkü biliyorsunuz ki bu düzlemde, onların yaptığı gibi tek bir bölme işlemi yetmiyor, bir bölme işlemi daha gerekiyor. Ya da…  Aa! Bir bakıyorsunuz ki zaten iki taraf da kendi içlerinde zaten ikiye bölünmüşler. Size dayatılan problemin ikişerden dört faili var. Bir yanda, yani İslami cenahta AKP ve (hem onun içinde yer alan hem ondan bağımsız) cemaat kuvveti yer alıyor. Yani bu cenah da kendi içinde çelişik ve zaman zaman çatışan faillerden oluşuyor. Diğer tarafta, yani laiklik cephesinde de ulusalcılar ve NATO’cular olduğunu biliyorsunuz ve bu çelişkili durum artık ifşa edilmiş şekilde karşınızda duruyor.

Evet demek ki iki taraf ve  4 fail var… Ve iki taraf arasında ise çarpraz ilişkiler… Enis Berberoğlu bu faillerden birinin adını açıktan koydu: “Sanki gizli bir el gibi çalışan cemaat, TSK ile hükümetin arasını açma gayretini sürdürüyor. Belli ki Tayyip Erdoğan’ı gözden çıkartmış olan cemaat AKP’yi yeni bir isim etrafında toparlama planları için zaman ve zemin kolluyor.” Yalan mı?

Birbirine karşıtmış gibi mevzilenen bu iki tarafta yer alan dört fail arasında, el altından çarpraz ittifaklar, mutabakatlar gırla gidiyor. Gel de işin içinden çık.. Demek ki en iyisi bu işin içine hiç girmemek, tezgahın dışında kalmak…

Şemdinli sürecinde de yazmıştım. Bilgilendiriliyoruz diye kulağımıza bir şeyler fısıldandıkça sağır oluyoruz. Olayı aydınlatmak için alın size fener dediklerinde, feneri gözümüze tutuyorlar. Kör oluyoruz.

Çünkü orta yerde onların aritmetiğinin bölme işlemiyle ulaşılabilecek bir çözüm yok.

Oysa şimdiki siyaset aritmetiğinin asıl sorusu şöyledir: Çarpraz ilişkileri ve ittifakları olanlar arasında çarpma işlemi yaparak, bir kümeyi diğerinden nasıl çıkarırsınız? Kazık bir soru… Ama cevabı var. İki (AKP ve cemaat) ile ikiyi (ulusalcı ve NATO’cu paşalar) çarptığınızda aslında çıkarma işlemi yapmış oluyorsunuz! Elinizde ise bir “eksi Ergenekon” kalıyor, yani ıskartaya çıkartılıyor.

Çünkü, burada, bu siyaset aritmetiğinin kuralını koyan bir belirleyen var: ABD, yani the hakem. Bize dayatılan problemin faillerinin hepsinin kökü dışarıda, ‘ulusalcı’ Ergenekon da dahil...  Bakalım bugün açıklanacağı söylenen İddianame’de nasıl bir aritmetik olacak..

Şimdiden şunu söyleyebilirim: Çarpma işlemiyle çıkarma yapmaya kalkışanlar, herşey hakkında hiçbir şey söylememiş olurlar.