İkili iktidar ‘Sızıntı’sı
Birkaç gündür tartışılan ve “Lahika-1” denilen Genelkurmay “gizli planları” belli ki süregelen psikolojik savaşın bir parçası; hem “kaleme alanlar” hem “yayınlattıranlar” bakımından…
Birkaç gündür tartışılan ve “Lahika-
Özellikle 22 Temmuz seçimlerinden ve Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana “ikili iktidar” sancısı yaşanıyor. Bunun bir yanında kurumsal ve simgesel olarak görünüşte elbette AKP bulunuyor. Ama son gelişmeler de gösteriyor ki, AKP, velev ki siyasal simge olsun, artık hakikaten sadece bir “araç”. Amma ve lakin asıl olarak kimin aracı? Geçen hafta işin “müesses nizam” boyutunu ele alırken bu sorunun cevabını da vermeye çalışmıştım: “Türkiye’de ‘yönetici sınıf seçkinleri’ sadece Kemalistlerden ibaret değildir ve artık toplumsal yapıları hem de devlet eliyle denetleyen ‘cemaat kuvvetleri’ mevcuttur. Derin devlet, seksen küsur yıllık bir statükodur, tarikatçılık ise bin yıllık bir statüko… Yani bir bakıma, statüko statükoya karşıdır. Ve ikisi de değişime karşıdır.”
Haydi bir ironi ile devam edeyim. Gülen cemaatinin yayınladığı ilk derginin adı neydi biliyor musunuz? Sızıntı! Pentagon’un Türkiye hakkında hazırlattığı son raporunda yer alan senaryolardan birinin adı da böyleydi: Siyasi İslam’ın sızıntısı… Bu minvalde, çoğumuzun aklından geçen bir şeyi, müesses nizamın muhkem kalesi orduya sızmış ‘cemaat kuvvetleri’ni, Murat Yetkin şöyle dile getirmişti: “TSK’ya yönelik kampanyanın, TSK bünyesinde yer alan unsurların, emir-komuta zinciri dışına çıkarak, belki TSK dışındaki aidiyetlerinin etkisiyle Komuta Kademesi’ne karşı harekete geçtikleri izlenimi doğmaya başladı. TSK bünyesinde bugüne kadar kimliklerini gizlemiş bazı subay, astsubayların, şimdi adeta intihar bombacıları gibi ellerine geçen her belgeyi, mesleki geleceklerini yakıp, yargılanmayı göze alarak patlattıkları anlaşılabiliyor.”
Burada bir parantez açıp şunu da söylemeliyim. “Genelkurmay planı” denilen metnin bir ayrıntısı epey ilgimi çekti. İddiaya göre bu planda Milli Güvenlik ders kitaplarının içeriğinin yeniden gözden geçirilmesi de istenmekteydi. Bunun üzerine merak edip liselerde okutulan Milli Güvenlik Bilgisi kitabına bir göz attım. Kitabın 105. sayfasında devrim yani inkılap aynen şöyle tanımlanıyordu: “Bir milletin sahip olduğu siyasi sosyal ve askeri alanlardaki kurumların devlet eliyle makul ve ölçülü metotlarla köklü bir şekilde değiştirilmesi…” Yahu, işte bu tanım bizim gibilerin sayfalar dolusu izah etmeye çalıştığı ve 1930’lara dek yaşanılan “tepeden devrim” sürecini, bir çırpıda ve dobra dobra özetlemiyor mu? Tepeden yani “devlet eliyle” köklü değişikliklerin yapılması! Belki de şimdi ders kitabındaki bu tanım “devlet eliyle köklü değişikliklerin önlenmesi” şeklinde değiştirilmek isteniyordur. Çünkü “inkılapçılar” aynı kurumları, yine “devlet eliyle” ama bu kez cemaat kuvvetlerine karşı “muhafaza” etmeye soyunmuştur! Tarihin bir cilvesi olarak, böylece iki zıt muhafazakâr kesim müesses nizamı (statükoyu) elde tutma ve ele geçirme kavgasında karşı karşıya gelmiştir. Öyleyse?
Sahi bir de AKP vardı değil mi? AKP, yani kısacası Tayyip Erdoğan baktı olmuyor, gücü (iki tarafa da!) yetmiyor, sadece “yola devam!” demekle yetiniyor. Aslında kendisi de farkında,