Bir grup İBB çalışanı haksız yere işten çıkarıldıkları gerekçesi ile günlerdir protesto yapıyorlar. Tabii ki yine devletin sonsuz hoşgörü ve desteği ile yapıyorlar bu protestoyu. Dertlerini tüm medyaya anlatma olanağı buluyorlar. İktidar partisinin yöneticileri, belediye başkanları, eski ve yeni milletvekilleri, işçiyi sermayeye satan sarı sendikalar işçileri ziyaret ediyorlar.

Ülkenin dört bir yanındaki kayyum protestoları ise şiddetle bastırılıyor. Kayyum protestolarının seçme seçilme hakkına ve toplumsal barışa sahip çıkma kadar, İBB önündeki protestolarla da örtüştüğü bir boyutu var: Nerede ise her atanan kayyumun yaptığı işçi kıyımı.

Kısa bir taramada şu haberleri görüyoruz:

“ … kayyum Mardin Büyükşehir Belediyesi'nde 150 çalışanı işten çıkarttı. Kayyum yönetimi tarafından oluşturulan bir ekibin belirlediği isimlerin işten atıldığı ve başka işten atma listelerinin de olduğu belirtildi.”

“Van'da kayyum tarafından yapılan ve mahkemenin usulsüz olduğuna karar vererek tekrarlanmasını istediği taşerondan kadroya geçiş sınavında, adeta işçilerden intikam alındı. Karara itiraz eden ve yeniden sınava girmeyi hak eden tüm işçiler başarısız sayıldı.”

“Tunceli Belediyesi’ne atanan kayyum 72 işçiyi işten çıkardı.”

“Batman’da seçimi kaybeden kayyum, son gününde 8 işçiyi işten çıkardı. HDP’nin %66 rekor oyla aldığı Batman Belediyesi’nde kayyum son bir haftadır belediyeye ait taşınmazları farklı kurumlara vermişti.”

Sadece belediyelerde On binleri bulan benzer işten çıkarmalar oldu. Ama Van Kayyumunun genel sekreteri olan zatın açıklaması zirve sanırım: “Tabii bunların hepsini yok etmek üzere...653 kişiydi galiba benim imzamla işten çıkardığımız. Bir o kadar da kanun hükmünde kararname ile işlerine son verilenler oldu. Ama şunu söyleyeyim: Ben işten uzaklaştırmaları yaparken çok büyük keyif aldım, zevk aldım." Sahiden “keyif” aldığı video kaydına da yansıyor!

Önemli olan bir husus da işçi çıkararak “zevklenen” bu zatın halen İBB’ye desteğe gelen AKP’lilerin belediye başkanı olması ve İBB önüne gelse alkışlanacak olması! Ayrıca kayyum protestolarını “bastıranlar” da ya eski/yeni kayyum, ya da kayyum “namzedi”. Bu açıklama ve süreçteki derin kötücüllüğü görüp mahkûm etmeden belediyeler eksenli hangi işçi eylemi meşru olabilir?

Yazının asıl muhatabı İBB önündeki işçiler olduğu için örnekleri belediye ve kayyum üzerinden vermeye çalıştım. DİSK’in “AKP Döneminde Emek: İşçiler 16 Yılda Neler Kaybetti” başlıklı raporu derli toplu bir şekilde işçilerin halini ortaya koyuyor.

İBB’deki işten çıkarmaları eleştiren iktidar partisi mensuplarını ve destekçilerini bugüne kadar tek bir işçi eyleminde protestosunda görmedik. Daha çok işçilere saldırı emri verirken, iş cinayetlerini meşrulaştırırken, buz gibi havada işçilere tazyikli su sıkarken, tekme atarken, grev ertelerken, işçi alımında kayırmacılık yaparken, işçileri aşağılarken, Suriyeli işçilerin kölelik koşullarını meşrulaştırırken gördük.

Kuşkusuz amacım İBB’deki işçi çıkarmalarını iktidarın işçi/emekçi düşmanı politikaları üzerinden rövanş mantığı ile haklılaştırmak değil. Zaten üst kademelerde AKP’li eski kadrolar, AKP’li bürokratlar ve sermaye temsilcisi CEO’lar ile çalışmakta beis görmeyip emekçilerden işe başlamayı sorgulamak gerek. Ama İBB önünde toplanan işçilerin de, iktidar elitlerinin kendileri ile kurdukları gayri etik ilişkiyi sorgulamaları gerek. İşi, ekmeği, hakları için mücadele eden hangi işçi eylemine -sessizce bile olsa- hak verdiler?

Dünkü Yenikapı mitinginde(!) sergilenen alın terlerinden çalınmış araçların tedarikçilerinin dönüp gazetelerinde işçi haklarını savunuyormuş gibi görünmelerindeki ahlaksızlıkta ortaklaşmamız gerek. İşten “kolaylıkla” çıkarılmalarının dayanağı olan yasalar ve idari/siyasi pratikleri kullandıkları oylar ve iktidar bileşenlerine verdikleri destekle kendilerinin meşrulaştırdıklarının, yağmalanan kamu kaynakları ile işsizlikleri arasındaki ilişkinin “bilincine” birlikte ulaşmamız gerek.

Çıkışımızı sağlayacak olan da bu “bilinç ortaklaşması” olacak.