Siyaset Ağı düşünce kuruluşu cuma günü aralarında Gordon Brown’ın da olduğu bir ağır toplar konferansı düzenledi. Konferanstaki tartışmalara zemin...

Siyaset Ağı düşünce kuruluşu cuma günü aralarında Gordon Brown’ın da olduğu bir ağır toplar konferansı düzenledi. Konferanstaki tartışmalara zemin olacak bir kitapçığı da önceden servis etti. Kitapçıkta Kemal Derviş’in de kısa bir yazısı var. Olaf Cramme’in krizle paradigma değişimine doğru mu gidiliyor eksenli editör önsözünde temkinli sözler edilirken, Derviş de duymaktan hoşlanılacak şarkıları söylüyor: uluslararası işbirliği, vatandaşlar önce gelir, vesaire. Ama ilerici siyaset konferansının asıl oğlanı İskoç Brown idi, nam-ı diğer başbakan.
67 ekonomistin yazılarıyla destekleyerek muhafazakârlara karşı açık ara öne geçirdiği Brown da bu kitapçığı hiç okumamış ki ‘büyüme’ dedi durdu. Benim kriz okumamın ana ekseni bu büyüme hedeflerinin yanlışlığını gösteriyor. İnsanlık için büyümeden, özellikle de mali kriterlerle ifade edilen büyümeden daha tehlikeli çok az başka şey var.
Brown diyor ki “ilericiler, krizden çıkışı riske atacak şeyler değil büyüme hedefiyle hareket etmeliler.” “2010 büyüme yılı olmalı, krize geri dönüş yılı olmamalı” buyuruyor.
Bu krizin başladığı günlerde televizyonların birinde görmüştüm yoksul ve dolayısıyla krizi ağır hisseden kasabalardan birinde sokakta bir genç kadını durdurup görüş alıyordu muhabir. Kadın neşeli ama kinayeli bir tonla ne krizi, biz krizden hiç çıkmadık ki manasında ifadeler kullanıyordu. Cidden de sessiz çoğunluk için kriz değişen etkilerle hep devam ediyor.
Bunu son birkaç yılda artan lüks tüketimi ile yan yana koyuyorum. Bizim işletme fakültesi krizi fırsata çevirme hevesiyle Lüks Pazarlama uzmanlık eğitimi programı başlattı mesela. Geriye Brown’ın ‘orta sınıfları’ kalıyor. Hevesli, hırslı ve krizden en çok etkilendiğini düşündüğü orta sınıfları. İşçi Partisi’nin adı dışında pek bir işçi sınıfı vurgusu kalmadığı için bu orta sınıf söyleminden başka sığınacağı yer yok. Ama gelin görün ki bu orta sınıflar bu günlerde muhafazakârları daha çok seviyor. İşçi Partisi de ne zaman işçilerle karşılaşsa bocalıyor.
İngilizlerden genelde öyle çok net cevaplar alamazsınız. İskoç Brown’da mesleğin sırlarını kapmış ondan da alamıyorsunuz. Akdeniz hırçınlığı İspanyol Zapatero’da görüldü. Yunanistan krizine değinen Zapatero ‘halkçı’ konuştu: “Bu kriz tüm Yunanlıların değil küçük bir grubun yarattığı bir krizdir.” Tüm ‘ilericiler’ gibi orada olan Papandreu ülen ne oluyo biz borç almada eşitlik istiyoruz ülen makamında itiraz etti.
Ne mutlu ki birçoğumuz bu içi boş menüleri görebiliyor. Bir okur yorumunda çok güzel belirtmiş: Coca Cola mı, Pepsi mi?
Brown’ın gidiciliği artık onun da kafasına iyice yatmış. ‘İlerici’ konuşmasının çerçevesini çizerken vurguladığı nokta şu: “İnsanların yüzyıl sonra bizim hakkımızda ne diyeceğini hayal etmeye çalışmamızı istiyorum.” Üzülme Gordon, seni unutmayacağız ama yolun sonu geldi ve maalesef hayal ettiğin kahraman da değilsin. Bir de şu ‘küresel mali anayasa’ önerini de al ve git.
Brown, ölmüşlerin geçmişten gelen fısıltılarına kulak verelim derken herhalde devrimcilerden bahsediyordu. Devamla doğru bir şey söyledi: “Mücadele ettiğimizde tarihin akışını değiştirebiliriz.” Herhalde bu konuşmacı ve siyasetçilerle bu işin olacağını düşünen yok. Kim yazdıysa konuşma metnini iyice cozutmuş. Brown bunlar benim sözlerim değil tanrım diyerek iki gündür tanrıya yalvarıyordur şimdi.
İyi pazarlar ve bol şanslar.