Şu sıralar Başkanlık tartışması yeniden servis edildi. Kendisini, bırakın ahlak ve vicdanı, “kendi vaaz ettiği hukukla” bile sınırlamayan bir “çete”, bize başkanlık/yarı başkanlık sisteminin faziletlerini anlatıp duruyor. Bunların anayasacılarından en önde geleni tam da bu konunun tartışıldığı bir televizyon programında Bakanların Yüce Divan’a sevk edilmemeleriyle ilgili şu açıklamayı yaptı:

“Birileri kurulan meclis araştırma komisyonunda Yüce Divan oylaması veriyor. Başbakan benim partimin lideri, bakanlar benim kankam, bir kısmı benim dünürüm. Bu adamlarla neden muhalefet olayım. Demek istediğim oğlan bizim kız bizim…gönderemezsin tabii, niye göndereceksin. Bunlara uyarak niye göndereyim, deli miyim ne? Zaten gönderemezsin. Siyasi hayatın da biter”

Aslında bu cevaptan sonra mevcut AKP kadrolarıyla ne hukuk ne adalet ne de ne ahlak tartışmamak gerek. Sadece kadrolarıyla değil, AKP adına ağzını açan herkese, oy veren her bir yurttaşa önce bu açıklamayı sormak gerek. Anayasa hukukçusu böyle olan bir parti ya da organizasyon, ancak karşısında mücadele edilmesi gereken bir tehdit kabule dilebilir.

İşte bu adamlar başkanlık vs. derken “laleci” olanının da açıkça belirttiği gibi aslında murat ettikleri; dejenere bir padişahlık/imparatorluk. Aslında çok eğlenceli olabilecek mevzular çıkar buradan ama, benim aklıma karşı karşıya kaldığımız büyük bir tehdidi getirdi;İç Güvenlik Yasa Tasarısı.

2005 yılında kabul edilen Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) tartışılırken yasayı övenlerin en çok kullandığı argümanlardan birisi şuydu:Savcı artık soruşturmanın imparatoru oldu!

Yasayı hazırlayan akademisyenler de savunan politikacılar da çok sık kullandılar bu nitelendirmeyi. Artık Cumhuriyet savcıları soruşturmanın imparatoruydular. Onlar sayesinde kolluktan kaynaklanan hak ihlalleri olmayacaktı. Gözaltına alınıp alınmamaya onlar karar verecekti. Özel yetkili savcılıklar götürü usulde toptan Gülen Cemaatine verilince kolluk kaynaklı ihlallere rahmet okutacak şeyler yaşadı ülke. Polis-savcı-hakim-AKP el ele cehenneme çevirdiler ülkeyi. Daha incelmiş işkenceler hakim/savcılar eliyle yapıldı. İletişim özgürlüğü rafa kalktı. O imparatorların kulakları her yere ulaştı. Uzatmaya gerek yok.

Şimdi İç Güvenlik Yasa Tasarı ile  polise gözaltına alma yetkisi verilmek isteniyor. Adli emir verme yetkisi illerde valilere, ilçelerde kaymakamlara verilmek isteniyor. Polise adeta açık çek gibi istediği zaman kullanabileceği vur emri veriliyor. Hangi polisin gözaltına alma emri verebileceğine ise vali ve kaymakamlar karar verecekler. Yani adli süreçlerin imparatorları artık savcılar olmayacak. Doğrudan her iki anlamda yürütmeye (idare ve indiragandi anlamında) bağlı polis, kaymakam ve valiler karar verecekler.

Şimdi gözünüzün önüne bazı valileri getirin… mesela Adana’da yurttaşa “alın bu gavatı” diyen valiyi. Adam yetkisi yokken bu talimatı vermişti.

Eskişehir valisini hatırlayın. Ali İsmail’i arkadaşları öldürdü demişti. Şimdi bu valinin adli emirleri verdiğini düşünün. Çünkü tasarıya göre “…lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için” doğrudan emir verebilecek. Vereceği emirin ne olacağını tahmin edersiniz.

Ya da Suriye’ye kafa kesme seferi düzenleyenlerle ilgili şikayeti“seyahat özgürlüğü” diye karşılayan valiyi düşünün. İşçi cinayetlerinde suçu ölen işçide bulan valiyi, “CHP kapatılmalı” diyen valiyi düşünün. İşini yapan polis memurlarını karakolda AKP milletvekilinin önünde sıraya dizen polis amirlerini düşünün.

İşte şimdi bunlar soruşturmanın imparatoru olacaklar!

Biz bırakalım bayatlamış başkanlık/sultanlık/imparatorluk tartışmalarını bu açık tehdide karşı çıkalım.