İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün Komutanı General Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi’nin Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesi taşları yerinden oynattı.

Saldırının nedenleri, amaçları ve yol açacağı etkiler konusunda çeşitli senaryolar söz konusu.

Yanıtı aranan iki elzem soru var.

Birincisi ABD’nin neden böylesi bir saldırıyı yaptığı.


İkincisi ise İran’ın nasıl bir karşılık vereceğiyle ilgili.

Sıradan bir “general” olmayan Süleymani’nin öldürülmesi sonrası İran’dan gelen “intikamın acı olacağı”, “askeri bir karşılık verileceğine” dair açıklamalar, haliyle ikinci soruyu daha elzem hale gitirdi.

Tahran yönetiminden gelen “intikam” açıklamalarına Washington’un “misliyle yanıt veririz” resti, tansiyonu yükseltirken, denklem iyice çetrefilleşti.

ABD neden vurdu?

İran’ın Irak’taki hegemonik etkisinden ve Ortadoğu’daki artan gücünden rahatsızlık duyan ABD, bu saldırı ile İran’a açık bir mesaj vermiş oldu. Bir taraftan da ekonomik, askeri abluka altına aldığı İran’ın sinir uçlarına dokunarak, onu kendi minderine çekme derdinde. İran’ın son on yılda sahada oluşturduğu gücün etkisi de bu vesileyle ölçülmeye çalışıldı. İran’ın askeri bir karşılığına, misliyle karşılık vermenin hesapları içerisinde. ABD bu suikastla, “Bölgeden kuvvet çekiyorum filan desem de bu bölgede güçlü olarak kalmaya devam edeceğim” dedi ve aynı zamanda gözdağı da verdi.

İran’ın yanıtı ne olur?

Tüm tehdit ve gözdağına rağmen İran’ın ABD’yi direkt karşısına alma gücü yok. Bu tam da Amerikan emperyalizminin istediği bir durum olur. İran meseleyi zamana yayarak, bölgede kendisine yakın unsurlar üzerinden çeşitli şekillerde yanıt vermenin arayışında. Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung da İran’ın ‘topyekûn misilleme’ yapmasının, Amerikan askeri üstünlüğü ile doğrudan karşı karşıya kalmasına yol açacağına dikkat çekerken, bu ihtimali eliyor. İran, Amerika’nın savaş açmayacağı, ama Süleymani’nin öldürülmesinin de altında kalmayacağı bir eylemi tasarlıyor. Özetle İran, konvansiyonel bir savaşta şansının olmadığını bildiği için sıcak bir savaş yerine bölgedeki uzantıları üzerinden yanıt verme seçeneğini kullanacaktır.

Gerilim kime yarıyor?

Her iki taraf da karşılıklı açıklamalarla bahsi artırıyor. Krizin her iki aktöre de yaradığı aşikâr…

Trump’a yarıyor çünkü; İçerideki soruşturmalar sıkışan Trump, yaklaşan seçim öncesinde zor günler yaşıyor. Seçim kampanyasında puan toplamak isteyen Trump, yeniden Ortadoğu’ya asker yığdı. IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesinin ardından gelen Süleymani suikastıyla içerideki muhafazakar kamuoyunun desteğini arkasına almış oldu. Gerilimi tırmandırarak ABD’nin jandarmalığını da bir kez daha göstermiş oldu.

İranlı muhafazakârlara yarıyor çünkü; Gerilim Trump’a olduğu kadar İran’daki muhafazakârların da işine geliyor. 21 Şubat’ta parlamento seçimleri yapılacak. Ekonomik kriz, kötü yönetim ve artan hayat pahalılığına karşı yönetime karşı büyük bir tepki var. Aylardır protesto gösterilerinin devam ettiği ülkede Süleymani’nin öldürülmesiyle bütün sorunlar perdelendi. Gündem değişti, ülkenin güvenliği ön plana çıkarılmaya başlandı. Yönetim istediği konsolidasyonu elde ederken muhafazakârların sıklıkla eleştirdiği nükleer anlaşmadan da çekildi.

Neden Irak?

ABD ile İran arasındaki nüfuz savaşının ön cephesi konumunda Irak. Uzun bir süredir bu mücadele çeşitli enstrümanlar üzerinden sahneleniyordu. İşgal sonrasında oluşan denklemde İran, Irak üzerinde hegemonyasını artırırken ABD 2003’teki işgal ve askeri varlığına rağmen her geçen gün hakimiyetini kaybetti. Bu ülkenin Tahran’ın etki alanına kaymasına engel olamadı. ABD, İran’ın bu varlığından ciddi rahatsızlık duyuyordu. Saldırıyla birlikte ABD geri dönerken, Irak uzun bir süre daha iki ülkenin nüfuz savaşına sahne olmayı sürdürecek.

cukurda-defineci-avi-540867-1.