15 Temmuz Darbe Girişimi’nin yıldönümü iktidar blokunun toplumsal ve politik sınırlarını gösteren bir laboratuvar işlevi gördü. Bu haliyle yaşananlar, AKP iktidarı boyunca Türkiye’nin yitirdiklerinin de bir özeti gibiydi. Cumhuriyet ile kavgaya tutuştuğu ölçüde ülkenin demokratik birikimini ve dinamik ilerici gücünü imha etmeyi kendine misyon edinen iktidar darbe girişimi sonrasında kurduğu olağanüstü hal rejimine rağmen hedefine ulaşamadı. Milletvekillerini tutukladı, binlerce muhalifi Fethullahçılarla aynı torbaya atıp tasfiye etti, şaibeli bir referandumla tek adam anayasasını geçirdi fakat Saray rejimini kurumsallaştıramadı. Rıza devşirme ve ideolojik hegemonya kurma konusunda mevzi kaybetti, tüm istikbalini zor gücüne ve öfke patlamasına bağladı. Duyguları politikanın önüne koyarak siyasi olanı imha eden bir iktidar var karşımızda. “Anma” ile “kutlama” arasında salınan 15 Temmuz aslında böylesine çatırdayan, siyasetsizliği dayatan bir koalisyonun fotoğrafıdır.


O fotoğrafın tamamlayıcı karelerinde Rabia yapıp köprüye akın eden ünlülerin sefaleti vardır, İslamcı derneklerin diline hapsolmuş pankartlar vardır, patronlara işçiler grev yapmasın diye OHAL’i kullanıyoruz cümlesi vardır. Saray, son bir yılda sırf ayakta kalmak adına sermayenin her kesimine taviz vermiştir, en çok emekçileri mağdur etmiştir. Bahçeli ile Perinçek’e aynı anda şirin görünecek bir söylem benimseyerek anti-emperyalizmin ve ulusalcılığın içini boşaltmıştır. Fethullahçılardan boşalan yerlere göz koyan tarikat ve cemaatlere yol vererek yeni FETÖ’lerin oluşma ihtimalini tetiklemiştir. Tüm bu kareler yan yana geldiğinde karşınıza çıkan tabloyu hamasetle, nefretle, düşmanlaştırma ile parlatamazsınız.

Liberal açmaz
Kanlı darbe girişimi akabinde kendini demokrat ya da liberal olarak tanımlayanlar darbenin bastırılmasını demokrasi için ‘tarihi bir fırsat’ olarak görme eğilimindeydi. O cenahta genel kanı, sermaye-bürokrasi-siyaset üçgeninde oluşan yeni bir ittifakın demokratik restorasyonu sağlayacak potansiyele sahip olduğuydu. AKP ‘fabrika ayarlarına’ dönerse, CHP ve HDP iktidara sert eleştirilerini paranteze alırsa sorun çözülebilirdi! Ne Fethullahçılarla AKP arasındaki uzun soluklu ittifakı hatırlamak istiyorlardı ne de Siyasal İslamcılığın anti-demokratik karakterini. Memleket tarihi ve siyasetini okumaktan uzak bu ortayolculuk anaakım medya destekli bir propaganda ile zihinleri fena halde bulandırdı. “Yenikapı ruhu” olarak tanımlanan ve Erdoğan’ın meşruiyet arayışına destek ile darbe karşıtlığı arasındaki açıyı kapatan vahim bir hatanın başlangıcı oldu. Halbuki ana muhalefet darbecilerin Siyasal İslamcı kimliğinin altını çizerek darbe girişiminin AKP’den çok seküler demokratik güçleri hedef aldığını inatla söylemeliydi ama doğru pozisyon almakta gecikti.

Sol güçlerin büyük bir bölümü liberal tezlerin aksine daha OHAL ilan edilmeden AKP iktidarı ile demokrasiye dönüşün mümkün olmadığını ifade ediyordu. İktidarın ideolojik omurgası ve Saray’ın stratejisi demokratik bir restorasyonu imkansız kılıyordu çünkü. Üstelik muhalefetin katılmaya zorlandığı ‘ruh’ aslında onu asimile etmenin, asimile edemediği taktirde de yok etmenin süslü adıydı. Bir yıl sonra bu gerçek tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiğinde kendini liberal olarak tanımlayanların hala aynı safsatayı tekrarlaması ise politik körlük ile terif edilemez artık. Türkiye’nin liberallerinin büyük bir kısmı sol nefreti nedeniyle gerçeği bozan, kitleleri sinizme davet eden koronun güdük misafirlerinden ibaret.

Maltepe etkisi
15 Temmuz yıldönümüne aslen damgasını vuran Adalet Yürüyüşü’dür. O nedenle AKP Genel Başkanı’nın darbe girişiminin yıldönümünde ana muhalefet liderine dair sarf ettiği ifadeler yalnızca Saray’ın gerginlik ve nefretten beslenmesinin doğal bir sonucu değil. Tam aksine Adalet Yürüyüşü ve ardında Maltepe’deki Adalet Mitingi’nde belirginleşen tablonun iktidarın tüm katmanlarında yarattığı rahatsızlığın bir yansıması. Kitle desteğinden uzak, özgüvenini yitirmiş, kendi içinde kavgalı bir muhalefet yerine iktidar blokunun açmazlarını ifşa eden, kitlesel gücünü meydanlara taşıyabilen ve tabanına cesaret veren bir muhalefet en çok AKP Genel Başkanını ve iktidarın stepnesi Bahçeli MHP’sini zora sokmuştur. İktidar bu durumdan kurtulmak için CHP etrafında biriken enerjiyi dağıtmayı ve parti içindeki fay hatlarını oynatmayı deneyecektir. Erdoğan’ın CD göndermesi, Kılıçdaroğlu’nu korkaklıkla itham ederken CHP’li vekilleri övmesi bundandır. Fakat toplumun demokratik ilerici güçleri, direngen ve dinamik olduğu müddetçe toplumsal muhalefetin çıtasını aşağıya düşürmek mümkün değildir.

Unutmayalım bugün geldiğimiz noktada iktidar blokunun ‘geri adım’ atma ihtimali yoktur. Saray rejiminin tamamen tesis edilemediğini gördükleri için saldırıları devam edecektir. Bu nedenle demokratik muhalefetin de geri adım atma lüksü yoktur. Zira ileriye dönük hamle yapılmaması durumunda iktidar muhalefeti tamamen tasfiye etmek isteyecektir. Toplumun ilerici güçleri, basit bir restorasyonu değil hasar görmüş cumhuriyeti sol değerlerle yeniden kurmayı hedeflemelidir. Bunun ön koşulu ise doğru zamanda kitlesel dalganın içine girerek duyguları politikleştirme, umudu örgütleme ve dönüştürücü olma iradesini gösterebilmektir.