Ne hepimiz aynı gemideyiz ne de siyasal İslamcılar ABD’den kopar.

Her krizde olduğu üzere siyasal İslamcı tüccar kafa bir kez daha Batı ile yaşanan gerilimin ardından ülkenin stratejik değerini masaya sürdü. Neoliberal talancı ekonomik/politik sistem çökmeye yüz tutarken, “ABD ile aynı gemide” olan siyasal İslamcılar, sıkışmanın da verdiği telaşla, “NATO’daki partnerini bir papaza değişme” diye seslenerek, ABD’ye “kamp değiştiririz” mesajı verdi.

New York Times’a yazdığı makalede ABD’ye “ortaklığımız riske girebilir. Yeni müttefik arayışlarına gidebiliriz” diye seslenen Erdoğan, Türkiye ve ABD’nin son 60 yıldır stratejik ortak ve NATO müttefiki olduğunu, Türkiye’nin, yıllar boyunca ne zaman gerekli olsa ABD’nin yardımına koştuğunu söyleyerek ABD emperyalizmi ile olan bağımlılığı da açığa vurmuş oldu.

Siyasal İslamcı iktidarın, yüzyıla yakın bir süredir Batı ittifak yapısının bir parçası olan Türkiye’ye, yaşanan kriz üzerinden eksen değiştirmesi mümkün mü? Tabii ki değil.

Siyasal İslam bir Made in USA’dir
Çünkü siyasal İslamın kurucusu ABD’dir. Siyasal İslam bir Made in USA’dir. Yeni değil, yarım yüzyıl önce, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Sovyetler Birliği’ne ve komünizme karşı mücadele etmek, Ortadoğu’daki Arap milliyetçiliğini kontrol altına almak için ABD tarafından piyasaya sürüldü. Arap/İslam coğrafyasında hem sol düşünceye hem SSCB’ye hem de ulusalcı Arap hareketlerine karşı İslamcılar birer kullanışlı araç oldu. İslamcılar kah SSCB’ye, kah Musaddık’ın İran’ından Nasır’ın Mısır’ına, Filistin’den Yemen ve Libya’ya kadar ulusalcı/Arap milliyetçisi liderlere karşı kullanıldı.

Türkiye’deki siyasal İslamcılarla, Türk sağının düşünce atlası da tüm bir Soğuk Savaş boyunca ABD tarafından şekillendirildi. Haliyle sağın ve siyasal İslamcıların ABD’yi kavrama biçimi tutarlılık değil reaksiyonerlik üzerine kurulu.

Siyasal İslamcıların ne fikriyatı ne ideolojisi ne de siyasal aklı ABD ile çatışır. Bu nedenle sağın ABD karşıtlığı politik bir retorik olmanın ötesine geçmez. Anti-Amerikancılık kisvesine büründürmek istedikleri şey ideolojik bir perspektiften ve de siyasal temelden yoksun, içi boş bir külhanbeylikten ibaret.

Bağımlılık sürerken kopuş yaşanamaz
Washington ile yaşanan son kriz de gösterdi ki bağımlılık ilişkilerini bertaraf etmeden bağımsız bir duruş sergilemek mümkün değil. Ekonomik, politik, askeri bağımlılık ilişkileri Türkiye’nin bugünkü iktidarla ve siyasal yapısı ile Batı’dan kopmasını imkânsız kılıyor. Gerek Türkiye kapitalizminin gelişkinlik düzeyi, gerek emperyalizm ile entegrasyonu, siyasal İslam’ın doğrudan bir batı projesi olması, Türkiye’nin siyasal İslamcılarının başından beri yüzlerinin ABD’ye dönük olması Türkiye’nin herhangi bir şekilde o eksenden kopup, başka bir eksene dahil olmasını engelliyor. ABD’den kopmak, NATO’dan çıkmak bu anlamda mümkün değil. Ve haliyle bu ve benzeri krizlerden de bir kopuş çıkmaz.
Karşılıklı açıklamalar aldatmasın. Buradan bir kopuş ya da ayrışma çıkmaz. Bütün dertleri hamasi nutuklar üzerinden zevahiri kurtarmak.

Aynı gemide değiliz
Siyasal İslamcılar kendi otoriter yeni rejimlerinin çıkarlarını tüm ulusun çıkarıymış gibi sunma, bunun böyle olduğuna bütün bir toplumu inandırma konusunda oldukça mahirler. “Milli çıkar” kutsiyeti içerisinde sağ-muhafazakâr kitlelerle birlikte ulusalcı çevreleri de arkalarında hizalayabileceklerinin pekâlâ farkındalar. Bu farkındalık iktidara istediği şekilde top çevirme rahatlığı verirken, krizleri fırsata çevirme konusundaki mahareti bilinen “yeni Türkiye rejimi”, ABD’ye kafa tutuyoruz algısı üzerinden rant devşirme niyetinde.

Bu durum da kendilerini kurtaramıyor. Bu farkındalıkla dün “terörist” diye yaftaladığı, “hain” diye dışladıkları, tutukladıkları, yaşam hakkı tanımadıkları muhalefeti de “İktidarıyla-muhalefetiyle, bizi seveniyle-sevmeyeniyle hepimiz aynı gemideyiz” diyerek yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Bütün bir toplum rehin alınırken, “bütün dünya bize karşı, birlik beraberlik içinde olmalıyız” söylemiyle muhalefeti yanlarına almak istiyorlar.

Kriz üreten dış politikasıyla, rantçı talancı ekonomi politikalarıyla, otoriter tek adam yönetimiyle ülkeyi uçuruma sürükleyenlerle elbette ki aynı gemide değiliz. Ama bu ülke bizim. Ülkemize, memleketimize, geleceğimize sahip çıkacağız. ABD gemisine binenlerle de, siyasal İslamcı otoriter yeni rejimin mürettebatıyla da ayrı ayrı mücadele edeceğiz.