Bir film senaryosu düşünün; “Ülkenin endüstri bölgesindeki kansere bağlı ölümlerin diğer bölgelerdekine göre yüksek olduğu dikkat çeker. Sağlık Bakanlığı bu durumu araştırmak için bilimsel bir çalışma başlatır. Kanser yanında, kansere neden olabileceği düşünülen hava, su, akarsu, atık su, deniz suyu, toprak, hatta elektromanyetik alanlar konusunda alt projeler oluşturulur. Ana başlıklardan birisi de gıdalardaki kanserojenlerdir. Sonuçlarının […]

Bir film senaryosu düşünün; “Ülkenin endüstri bölgesindeki kansere bağlı ölümlerin diğer bölgelerdekine göre yüksek olduğu dikkat çeker. Sağlık Bakanlığı bu durumu araştırmak için bilimsel bir çalışma başlatır. Kanser yanında, kansere neden olabileceği düşünülen hava, su, akarsu, atık su, deniz suyu, toprak, hatta elektromanyetik alanlar konusunda alt projeler oluşturulur. Ana başlıklardan birisi de gıdalardaki kanserojenlerdir. Sonuçlarının sağlıklı değerlendirilmesi için endüstriyel üretimin olmadığı bir bölge de araştırmaya dahil edilir. Beş yıl süren araştırma sonucunda sağlığa zararı ve kanserojen niteliği tartışmasız olan kirlenmeler tespit edilir. Ama bu arada ağır metallerle ve türlü tarım ilacı kalıntıları ile kirlenmiş gıdalar tüketilmeye devam etmektedir.

Zaten daha önce başka bir bilim insanı aynı bölgede çevresel kirlenme kaynaklı kanserin yaygınlığını bilimsel olarak ispatlamıştır. Bunu açıkladığı için de cezaevine girmiştir. Konuyla ilgili olarak parlamento bu raporları destekleyen sonuçlara varmıştır ama kirlenme devam etmektedir.

Saha araştırmaları bitip raporlama için makul bir süre geçmesine rağmen kamuoyuna açıklama yapılmaz, önlem de alınmaz. Projenin “gıda güvenliği” ayağında görev alan bir bilim insanı…”
Tam burada senaryomuza ara verip soralım; hangi siyasi görüşten, inançtan, etnisiteden olursanız olun, bu bilim insanından nasıl bir davranış beklersiniz? Bu bilgileri kendisine saklayıp artan kanser vakalarını izlemekle mi yetinmeli?

Senaryoya devam; “Projenin ‘gıda güvenliği’ ayağında görev alan bir bilim insanı, halkın zehirlenmesini içine sindiremez. Çünkü bu sonuçlara göre gıdalarda, özellikle çocuk sağlığını etkileyen büyük riskler söz konusudur. Ve projenin kendi çalıştığı kısmındaki sonuçlarını açıklar.

Ama o da ne!

Çevreyi kirletenlere dönük soruşturmalar açılıp, etkin önlemler alınıp, raporu halktan gizleyenlerde hesap sorulacakken açıklama yapan bilim insanı hakkında dava açılır…”

Senaryomuza son verip yine soralım; hangi siyasi görüşten, inançtan, etnisiteden olursanız olun, bir anne, baba, kardeş, eş olarak böyle bir “filimde” kimi “tutarsınız”? Kimden hesap sorulmasını istersiniz?

Acemi ve basit bir senaryo deneyimi gibi duran olaylar dizisi birçoğunuzun bildiği üzere bilim insanı Bülent Şık’ın başına geldi. Daha önce benzer bir raporu yayınlayıp cezaevine giren ise Prof. Onur Hamzaoğlu.

Bu “senaryoyu” bu günlerin iki tartışma başlığı ile bağlantılandırmak istiyorum. İlki “beka meselesi.” İşte yerel seçimlerde soyut, zorlama ve anlamsız bir “beka korkutması” ile ikna edilmek istenen muhafazakar/Milliyetçi/AKP seçmeni için gerçek bir beka meselesi; gelecek kuşakların ve çocukların sağlığından daha büyük beka meselesi olabilir mi? Eğer bir iktidar Sağlık Bakanlığı, yargısı ve medyası ile çocuklarımızın zehirlenmesini dert edinmek yerine bunun üzerini örtüyorsa artık en büyük beka sorunu o iktidardır.

İkinci tartışma başlığı ise malum, temel gıdalardaki pahalılık. AKP iktidarının en büyük fiyaskoyu yaşadığı/yaşattığı (Muhalefetin de yeterince siyasallaştıramadığı) alanlardan birisi tarım politikaları ve neoliberal tercihlerin sonucu yaşananlardır. Daha büyük krizlerin yaşanması ise kaçınılmaz. Bülent Şık ve Onur Hamzaoğlu gibi bilim insanlarının halk sağlığı uğruna ödedikleri bedel ve yaşanan “gıda krizi”, genel ekonomik tercihler ile bağlantılı. Özellikle “gıda güvenliği, gıda egemenliği ve gıda güvencesi”, ana tartışma konularından birisi yapılmak zorunda.

Tüm bu krizin sorumluları çıkıp “bir mermi kaç para biliyor musun?” diye sorduğunda, “senden mermi parası mı esirgedik!” demek yerine okula, sağlığa, gıdaya harcanabilecek tüm harcamaların hesabını sormak ve zehirlenmesine göz yumduğunuz gıdalar nedeniyle “astım olan bir çocuğun sorunsuz tek bir nefesi kaç para biliyor musun? Kanser olup koşup oynayamayan tek bir çocuğun tek bir adımı kaç para?” diye meydanlara çıkmak gerekir!