Durun, hemen korkmayın “Bir Başkadır” dizisiyle ilgili yeni bir yazı değil bu. Zira Ferdi Özbeğen ile popüler olmuş, sözleri Ülkü Aker’e, bestesi Coşkun Sabah’a ait bir şarkının ismini başlık olarak seçince ister istemez akıllar oraya gidebilir. Ancak bizim hikâyemiz ayrı. Bizim hikâyemiz, Twitter’ın Fleets adını verdiği yeni hikâye uygulamasını başlatmış olması. Hani şu fotoğraf veya kısa video üzerine kurulu olan ve koyulduktan 24 saat sonra silindiğini bildiğimiz, kimlerin baktığını isim isim gördüğümüz format. Orjini Snapchat’e ait. Oradan Instagram kopyaladı. Facebook, Whatsapp, LinkedIn derken Twitter’ı da buldu. Benim gibi “Buna gerek var mıydı?” diyen ama bir süre sonra yaygın olarak kullanacaklar var. Zaten hemen kaynaşmış olanlar var, elbette çok tutarlı olup asla yüz sürmeyecekler de vardır. Ben onlardan değilim. Zira karakter sayısı 280’e çıktığında da bir araba laf edip 280 karakterin tamamını kullanarak tweetler atan, işte benim Ümit Alan.

Aklımdaki asıl soru şu: Twitter buna niye gerek duydu? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda buna birlikte cevap arayalım ve sosyal medya kullanım pratiğimiz üzerine bir düşünelim istiyorum.

TİCARİ KARAR

Aklıma ilk gelen Twitter’da bir diyalogda da andığım, burayı daha ticari bir alan yapma konusu. Instagram’ı sosyal medya platformları arasında ticari açıdan açık ara daha farklı kılan da buydu zaten. Twitter’da ise reklam çok sırıtan bir şeydi bugüne kadar. Bu hem araya alınan sponsorlu içerikler açısından hem de kullanıcıların kendilerinin reklam yapması açısından böyleydi. Yukarıda böyle bir alan olması Twitter’da ünlü olmuş ya da hâlihazırda ünlü olup Twitter’a girmiş insanlar açısından tweetleriyle ücretli tanıtımlarını ayıran bir hat oluşturabilir. Twitter bu hikâyeler arasına daha organik bir şekilde reklam da yerleştirebilir. Bugüne kadar yarattığı etkiyle kıyaslayınca ticari açıdan iyi performans göstermemiş Twitter için bu bir sıçrama tahtası olabilir. Bu kısmı, buradan tanıtım yapıp hayatını kazanmayı düşünen kullanıcılar haricinde kimseye bir şey sağlamıyor tabii.

KULLANICI NEDEN TERCİH EDER?

Twitter’da sık sık karşılaştığımız bir durum var. Birisi önemli bir göreve gelir. Sonra birileri onun geçmişte, belki yıllar önce attığı, şu anki göreviyle çelişen ya da nasıl berbat biri olduğunu düşüneceğimiz şekilde olan tweetlerini bulur ve ifşa eder. Sonra ifşa edilen kişi hızla hesabını kapatır, tweetlerini siler hatta bazen görevden de feragat edebilir. Bu hepimizin başına çeşitli düzeylerde gelebilir. Örneğin; biri benim “Derdini 140 karakterde anlatamıyorsan Twitter’da ne işin var?” tarzında tweetimi bulup 280 karakterlik tweetimi işaret ederek koyabilir. Ben de derdini 140 karakterde anlatamamasına rağmen ukalalık yapan bir hıyarağası olduğumu kabul etmek zorunda kalırım. İşte 24 saatte silinen iletilerin cazibesi biraz burada. Hem bazen boş şeyler paylaşma ihtiyacımızı tatmin ediyor hem de hiçbir fikrin kalıcı olmadığını ve uzun vadeli tutarlılığın insana dair olmadığının altını çiziyor. Hatta bir dönem Twitter’ın geçmişe doğru arama özelliğine sınırlama getireceği, tarih seçip, örneğin 2018’den önceki tweetlerim aramalarda çıkmasın gibi ayarlar getireceği konuşuluyordu. Bu henüz gerçekleşmedi. Siyasilerin geçmişte söylediklerinin önemli olduğunu ve ortaya çıkarılması gerektiğini düşünsem de genel olarak tüm insanlığı düşününce kafam karışıyor. Çünkü insanları sürekli geçmişleriyle yargılamanın sonu yok. Can Öz ve Harun Tekin’in podcast serisi “Anormal Şartlar Altında”nın, “Tutarlılık Çılgınlığı” isimli bölümü bunu güzel detaylandırıyordu.

ÖYLE SAF, ÖYLE TEMİZ

Twitter’a eklenen bu yeni özellik ilk test edildiğinde yani Mart 2020’de Joshua Benton NiemanLab sitesinde yazdığı bir yazıda (Twitter, the most news-friendly social platform, is getting a little bit less so with Stories-like “fleets”) bu özelliğin Twitter’ın kendisi ve kullanıcıları için iyi olsa da gazeteciliğe iyi gelmeyeceği kehanetinde bulunmuştu. Çünkü bu özellikler sosyal medya platformlarının “haber” adı verilen anlık ve baş belası şeyden kurtulma planının bir parçasıydı.

Buradan yola çıkarak gazetecilerin haberi görünür kılmak için daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalacağını da ekleyebiliriz. Ancak her şeyin sonunda şunu da söylemek gerekir. Bu, en nihayetinde korkunç dikkat çekme rekabetinde atılmış yeni bir adım. Bizler için yeni bir cihazdan kopamama ve bağımlılığımızı gözden geçirme sebebi. O yüzden, olaylar Ferdi Özbeğen’in “İşte Bu Bizim Hikâyemiz” şarkısına uygun başlasa da şarkının devamı gibi gitmeyecek. Yani “öyle saf, öyle temiz” değil bu hikâye. “Kullanmazsın olur biter” denilip geçilecek gibi de değil bazen.