“Sadece 8 Mart mı, diğer 364 günü neden hatırlamayız ya da duyarsızız!“

Cevap bekleyen doğru soru bu değil mi? Duyarsızlık, çağın giderek artan ve bulaşan hastalığı haline geliyor. “Bana dokunmayan yılana“ sarılan toplum yaratılırken, seyrediyoruz. Binlerce yıldır kadına şiddeti, tacizi, sömürüyü, ihaneti ve ayrımcılığı ile dokunan erkek egemenliğin yılanına sarılan toplum haline geldik. Devletçe, dince, erkekçe, sermayece lanetlediğimiz, sömürdüğümüz, şiddete ve ayrımcılığa maruz bırakan ve yüz kızartacak halimizi seyrederek duyarsızlaşıyoruz. Her gün erkek geleneği, dini, eğitimi, siyaseti, iktidarı, sermayenin güdümünde kadına yönelik üretilen ihaneti, şiddeti ve ayrımcılığı seyrederek daha da erkekleşiyoruz! Kadını mağdur ettik ve mağduriyetine duyarsızlaştık. Kadın eksik, erkek tamdır ezberiyle kadını zayıf, erkeği güçlü kıldık. Kadını çoklu ayrımcılığın ve sömürünün unsuru haline getirdik. O Tanrı bile olamaz dedik; çünkü Tanrı’yı da erkek yaptık. Tanrı babadır dedik, hükmeden kıldık! Tanrısal özellikler ancak erkekte tecelli edermiş, yalanıyla kadını erkeğe kul sayıp, günümüzün modern kölesi haline getirdik. Kadını metalaştırıp, erkeği onun sahibi yaptık. Bu dünyada yer açmadığımız kadınlara mezarlar açtık. Oysa kadınlar tüm dünya erkeklerini karınlarına sığdırdı, ama biz erkekler nedense kadınların şu dünyaya sığmasına izin vermiyoruz. Siyasete, yönetimlere, karar organlarına, evimizin baş köşesine sığmasına izin vermiyoruz. Erkeğin geleneği, dini, siyaseti, hukuku ve sermayesi böyle buyurdu ve kadına yönelik zulüm, şiddet, taciz, ayrımcılık, eşitsizlik ve sömürü için yeterince ve erkekçe gerekçeler üretildi. Değişmeyen kural, erkeklerin cinsiyet ayrımcılığı üzerine kurduğu sistemdi, aksatılmadan yürümeliydi. Kadına yönelik ihanet biçimleri zamana uyarlandı. Şekil değişti, öz baki. Kadına ihanet mi? Halen devam ediyor! Hem de ne alasından.... Hem uhrevi hem dünyevi, hem teknolojik hem sanal hem de medyatik.

Kadın hakkı varmış mış mış...
Kadın haklarıymış, verilmiş miş miş... Değişim bak sadece kağıtta o bile yetersiz. Sen kağıdı bırak ta, biraz zihniyet hayatına bak. Eve ve mutfağa bak.. Erkeğin dayağını, öldüren “sevgisini” gör. Devletin yasaklarına, dinci ulemanın kadını aşağılayan fetvalarına ve sermayenin emek sömürüsündeki zihniyetine bak.. Kadınlar lehine çok şey değişti denilse de, kimi iyileştirmeler olduğu iddia edilse de, resmi ve gayri resmi istatistiklere göre kadınlara yönelik eşitsizlik, şiddet, taciz ve ayrımcılık giderek artmaktadır. Zihniyette ve gündelik hayatta kadına yönelik erkeklikte değişim olmadı. Sistem halen erkek ve “mertlik” bozulmadı! Kadınlar, patron, hoca, paşa ve kocadan oluşmuş erkek egemen sistemin kuşatmasından kurtulmuş değildir. Kadın halen töre-namus cinayetleri, mutfak, düşük ücret, işsizlik, yoksulluk, taciz, şiddet ve siyaset alanındaki ayrımcılıkla iç içe yaşıyor. Başbakanlar 8 Mart günü kadınlara 3 çocuk vasiyetini hatırlatıyor. Kadına kuluçka makinesi muamelesi yapan siyasi fetvalar veriyor.

Cinsel galeyan ve “ilahiyat”
Etnik ve dinci milliyetçilikle beslenmiş gericilik, milli ve dini hassasiyetleri nedeniyle tahrik olma ve patlama gücü yüksek erkeklerin, cinsel hassasiyetleri nedeniyle de tahrik olup cinsel galeyana gelmesini, bir tür cinsel galeyan toplumu olmanın haklılığını, akıl ve vicdan dışı ilahi fikirlerle anlatıp, toplumsal duyarsızlığı örgütlüyor. Kimi İslamcı köşe yazarı ve ilahiyatçılar, erkeklerin dış etkenler ve tahriklerden dolayı cinsel galeyana gelmesini haklı gerekçelerine dair akıldışı ilahi tezler üretiyor. Cinsel galeyana gelen erkeğin, kadına saldırısı, tacizi ve tecavüzü savunuluyor. “Dekolteli kadın tacize davet ediyor” diyen, bu zatlar, Kuran’a uygun giyinmeyen kadına yönelik taciz ve tecavüzü haklı gösterdiler ; “Sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz. Tahrikten sonra şikâyet etmen makul değil.” Ayrıca “suçun işlenmesinde dekolte ve tahrik edici kıyafetler giyen kadının da etkisi küçümsenemez” denilerek, kadına yönelik toplumsal cinsel galeyan masumlaştırılıyor.

Kadınlar ayrımcılığa ve şiddete karşı örgütlenince, eşitlik talep edince, Devlet Baba kadını itibarsızlaştıran algıyı örgütlüyor. Kadınlar şeytanın uşağı cadılara dönüştürülüyor. Kadına yönelik zulüm kadının kaderi ile meşrulaştırılıyor. Kadını cadılaştıran ortaçağı günümüzde de yaşatılıyor. Kadınlar daha çok örgütlendikçe; cadı kılık değiştirdi, feminist oldu diyorlar! Devlet Baba bu kez imamlarını devreye sokuyor. Cemaat, Ulema, İlahiyat ve Diyanet akıl dışı ilahi fetvalar vererek gereğini yapıyor; “Feminizm Ahlâksızlıktır...” Diyanet “Ahlâkını kötü özentilerle dejenere etmiş, aklını fikrini ‘feminizm’e adamış, erkeklere savaş açmış bir annenin çocuklarından meydana gelmiş bir toplumdan ne umulur?” diyerek, feminizmin kötülüğüne hesap sordu ve kadınların aklını başına almasını buyurarak, feminist şeytanlardan devleti ve biz erkekleri koruyor! Tüm bunlar olurken, kadınlar bu dinci, devletçi ve sermaye erkekliğine dayalı kuşatmaya ve tek adamlık rejimlere kadın diliyle, hak diliyle HAYIR diyor. Tüm bunlar olurken biz erkekler ne yapıyoruz? Tek adama rejimine HAYIR diyoruz da, erkekliğimize zeval gelmesin diye sus pus oluyoruz. O nedenle kadın ölümleri, cinayetleri, tacizleri, şiddeti ve ayrımcılığı artmıyor mu? Artık bırakalım şu 364 gün seyreden erkek duyarsızlığımıza 8 Mart’ta günah çıkarmayı da, 364 gün 8 Mart gibi duyarlılaşalım....