Salgından şu ana dek ne öğrendik? Hiçbir şey öğrenemedikse de en azından emperyalizmin “kağıttan kaplan” olduğunu görmüş olduk! Devasa askeri/ekonomik güçlerine karşın küresel güç merkezlerinin salgın karşısında nasıl da çaresizlik içerisinde kıvrandıklarına tanık olduk. Bir tuşla dünyanın sonunu getirecek nükleer silahlara, atom bombalarına sahip ülkelerin caddelerinin tabutlarla dolduğunu, cesetleri gömecek alan bulamadıklarını izledik.

Bilmeyen yoktur, yine de hatırlatmakta yarar var, “kağıttan kaplan” ifadesi Mao Zedung’a ait. Çin Devrimi’nin lideri 1956 yılında ABD’li gazeteci Anna Louise Strong’a verdiği röportajda emperyalizmi için bu terimi kullanır. “Görünüşte çok güçlüdür ama gerçekte korkulacak bir şey değildir. O kağıttan bir kaplandır. Dıştan bakıldığında kağıttan yapılmıştır, rüzgâra ve yağmura dayanıklı değildir” diyerek ABD emperyalizminin ve de diğer gerici sistemlerin yüzeysel olarak güçlü olduklarını fakat ani çöküşlere yatkın olduklarını ifade eder.

Ani çöküşler mümkün müdür değil midir bilinmez ama dünyayı kasıp kavuran bu salgın emperyalistlerin “yağmura, rüzgara, salgına” dayanıklı olmadıklarının sağlaması oldu adeta. Sağlık ve neo liberal ekonomik sistemleri çöken gelişmiş ülkeler nükleer restleşmeden, ticaret savaşından bir anda kendilerini “maske savaşları”nın içinde buluverdi. ABD, Almanya’nın satın aldığı maskelere Tayland’da el koydu. Üstelik Trump el koymayı 53’teki Kore Savaşı döneminden kalma “Savunma Üretim Yasası”nı yeniden tozlu raflardan çıkarma pahasına yaptı. Aynı şekilde Kanada ve Latin Amerika’ya tıbbi malzeme gönderilmesini de engelledi.

Maske savaşları bununla da sınırlı değil. Çekler, İtalya’ya giden koruma kıyafetlerine el koydu. Benzer kriz İspanya ile Türkiye arasında da yaşandı. Ankara’nın tıbbi malzeme dolu İspanyol uçağına el koyması iki ülke arasında krize yol açtı. Birçok ülke tıbbi malzemelerin en önemli ihtiyaç haline geldiği bu günlerde bu ürünlerin yurtdışına çıkışını engelledi.

Almanlar, Amerikan yönetimini ‘modern korsanlıkla’ suçlarken Berlin ve Paris’ten Washington’ın Çin’deki üreticilere piyasanın çok üzerinde fiyat teklifleri vererek Avrupa ülkelerinin söz konusu üreticilerle yaptığı anlaşmaları bozduğunu iddia ettiler. Bavyera eyaleti Başbakanı Markus Soeder de tıbbı ekipman pazarını “Vahşi Batı’ya” benzetti. Atışmalar, sataşmalar, karşılıklı restleşmelerin sonu gelecek gibi değil.

Birçok ülke tıbbi malzemelerin yurtdışına çıkışını yasakladı. Savaş sadece ülkeler arasında değil, eyaletler ve kentler arasında da yaşanmaya başlandı. Birlik rüyalarıyla kurulan Avrupa Birliği’n de her ülke kendi paçasını kurtarma derdine düştü.

Oysa ki salgın dünyayı vururken ABD Başkanı Trump 8 Nisan’da ticari amaçlı olarak uzay madenciliğine izin veren kararnameyi imzaladı. Ay yüzeyinde mineral aranmasını teşvik eden kararname, uzaydaki su ve maden kaynaklarının özel şirketler ve şahıslarca kullanımına açıyor.

Yerkürede sömürmediği ala kalmayan ABD emperyalizmi bu kez de gözünü uzaya dikerken içeride önemli gedikler veriyor. Mars’a yolculuğa çıkan, Ay’ı yağmaya açan, Nevada çöllerindeki karargâhtan kumada ettiği insansız hava uçaklarıyla Afganistan’a ölüm yağdıran Amerika içeride cenaze gömecek mezar bulamıyor.

Aynı şekilde Hazar Denizi’nden İdlib’i Halep’i vurma kapasitesine sahip Rusya da, Pasifik’te nükleer üstüne nükleer denemeler yapan Fransa da, virüse karşı çırpınıyor.

İstedikleri kadar nükleer bomba yapsınlar, uzayda arsa parsellesinler, Mars’ta koloniler kurmaya girişsinler “kâğıttan kaplan” gerçeği değişmiyor. Küçücük bir ada ülkesi olan Küba bu karanlık günlerde bütün emperyalistlerin toplamından daha fazla umut aşılayabiliyor halklar nezdinde. Gelişmiş ülkeler birbirlerinden maskeler çalarken Küba dayanışmanın erdemini gösteriyor, doktorlarını İtalya başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafına gönderiyor.