Deprem kendisini yine hatırlattı, hep birlikte öldük, hep birlikte bir kez daha enkaz altında kaldık, yaralandık. Tek kurtarıcımızın yine kendimiz olduğunu, kurtuluşun yine kendi ellerimizde olduğunu hatırladık.

Koronavirüs yetmedi demek ki, işsizlik, baskı ve zulüm yetmedi demek ki. Bitmiyor felaketler… Felaketi yaşatıyorlar, yaşadıklarımız hep felaket… Bir kez daha havada, toprakta, suda ölüm kokusu var.

Çünkü Saraylar/Köşkler hariç toplumun tamamında, şehirlerde, köylerde, sokaklarda, hanelerde ölüm kokusu ve ölüm korkusu var. Sebebi hangisi? Sadece Türkçedeki deprem mi? Sadece Kürtçedeki Erdhejîn mi? Ama Kürtçede ve Türkçede ortak bir kelime daha var: Zelzele. Yani? Erdhejîn ve depremin bir başka Ortadoğu dilindeki, Arapçadaki karşılığı... Çünkü Ortadoğu’da da ölüm kokusu var. Çünkü toplumsal fay hatları da çatırdıyor. Deprem olunca sadece Türkler ölmüyor. Erdhejîn olunca sadece Kürtler ölmüyor. Bu coğrafyada Zelzele olunca öncelikle zaten enkaz altında ezilenler, yoksullar bir kez daha ölüyor ve hep onlar ölüyor. Savaşlarda ölüyor. İş cinayetlerinde ölüyor. Yoksulluktan ölüyor.

Ama…

Ama ölüm tacirleri hep yaşıyor.

Herkesin bildiği bir şeydir. Ölüm ve hayat arasında ezelden beri bir çatışma var. Çatışmanın gidişatı hesaplanırken her daim bir geriye sayım söz konusu: Ya bir yeni başlangıç ya bir kaçınılmaz son için. Öyleyse geriye sayımın bitiminde hem doğum hem ölüm olabilir... Doğum sancısı ile ölüm sancısı birlikte çekildiğinde, bunu bildiğimizde, yani içgüdülerimizin ötesinde bilincimiz böyle söylediğinde, ölüm yerine yaşamı tercih etmek elimizde olabilir.

10, 9, 8....

Peki ama geriye sayımın serenadı neden alfabeyle değil de rakamlarla? Matematiksel bir kesinliği dile getirdiğinden mi? Öyle olmasaydı, “z” ile başlardı “a” der biterdi.

“z”, Yunancada ölümsüz demek.

“a”, her dilde, nida, haykırış ifadesi.

Başımıza gelenler kaderdir demiyorsak, ölüm tacirlerinin yarattığı sessizlikte de susmayacağız. Geriye sayım değil, ileriye, geleceğe sayım yapacağız: İşte bu yüzden, dönüp dolaşıp başa gelsek de, yine “a”dan başlamış olacağız. Çünkü ölümü (ahreti) değil Yaşamayı (bu dünyayı) savunuyoruz. “Sıfır” demiyoruz, “a” diyoruz. Alfabenin ilk harfi. Ya da haykırış ifadesi:

Aaaaa! Yetti beee!