Bölgede çelişkili zoraki ittifaklar ile kalıcı/geçici düşmanlıklar iç içe geçmiş haldeyken, geçen haftaki yazımda hatırlatmıştım: PKK, KDP ve ABD (ve en son AKP-TC’nin de katıldığı) koalisyon güçleri hep birlikte IŞİD’e karşı; IŞİD destekçisi AKP hem IŞİD’e hem PKK’ye karşı. ABD ise PKK’yi bombalayan TC’ye ses çıkarmamış ama ‘çözüm süreci’ne devam demişti; bu arada AKP ve IŞİD Kürtlere ve devrimcilere ve herkese karşı.

Son olarak KDP, PKK’ye de karşı. Barzani PKK’nin Kürdistan’ı terk etmesini istedi. Çünkü dün Tolga Tanış’ın yazdığına göre Bağdat ve Erbil arasında bir türlü istenen sonuca ulaşmayan petrol anlaşmasına son darbeyi vurup Haziran sonundan itibaren Kürt petrolünü yeniden Türkiye üzerinden Bağdat’ı baypas ederek satmaya başlamış. Ama bu arada Peşmerge’ye doğrudan silah yardımı yapması için Amerikan Kongresi’ne sunulan tasarılara karşı TC’nin lobicileri de faaliyetteymiş.

Türkiye ilişkiler ve çelişkiler yumağı bakımından hiç bu kadar Ortadoğu’nun uzantısı haline gelmemişti. Kadim oligarşi giderek Saray cuntasına dek daraldı. CB’nin açılımı bundan böyle Cunta Başı. Savaş ve iç savaş çığlıkları arasında tipik darbe ortamındayız. İhbarlar, kuşkulu paketler savaştan daha korkutucu ve sindirici, insanların sokağa çıkmaktan korktuğu dehşet ülkesindeyiz.

CB önce vakum yaratıyor ve derhal kendisi dolduruyor. Zaten her şeyi ve elbette havayı da hüpletmeyi iyi biliyor. Nefes alamıyoruz. Ya da şöyle diyebiliriz: BirGün’de Ozan Zaloğlu termos için “en uygun yalıtıcı vakumdur, çünkü içinde hava yoktur” diye yazmıştı ya, CB de vakum yaratarak kendisini korunaklı kılmak, suçlamalardan yalıtmak için termosuna (sarayına) sığınıyor. Yine nefes alamıyoruz.

Ve fakat şöyle bir soru cevap bekliyor, ilk paragrafta tasvir edilen kaosta ABD ve CB’nin her istediği olabilir mi? Bunlar kadiri mutlak aktörler mi?

Çelişkiler yumağı halindeki süreç “ittifak kurdum, senaryomu yazdım, işi bitirdim” diye gelişmez. Bize düşen nedir? Gidişatı felakete yönlendirenlere karşı bir güç oluşturmak. Bu karşıtlık asimetrik olsa bile sürecin yönü pekâlâ değiştirilebilir. Çünkü özellikle kaos ortamında “kelebek etkisi” bilinen bir metafordur. (“Çin’de kanat çırpan bir kelebek ABD’de bir fırtınaya neden olabilir.”) Süreç onların istediği şekilde gelişmeyecek ama seyirci kalınırsa onların isteklerinin bir kısmı gerçekleşecek, önce bunu bilmemiz lazım.

CB’in asıl derdi barajı aşıp tekerine çomak sokan HDP ve dolayısıyla tüm Kürtler… ABD emrivakisiyle katıldığı IŞİD-karşıtı koalisyondaki kendince tek işlevi de Kürtleri (Suriye’de, Kandil’de ve Türkiye’de) etkisizleştirmek. Böylece faşizme devam deyip tüpten çıkan AKP macununu geri tıkmak istiyor. ABD’nin bölgedeki (kontrollü kaos) derdi ise CB’yi germiyor. Peki pratik olarak kaos çıkarırken “kaos teorisi”ni ne ölçüde dikkate alıyorlar?

Kaos teorisi, kısaca, parça parça gerçekliklerin bir bütün olarak eğilimini açıklamada kullanılan bir yöntem olarak biliniyor. Şimdi Ortadoğu’da ve Türkiye’de ilişkiler ve çelişkiler yumağının birçok faktörün ürünü olduğunu görebiliyoruz, bunları ancak tek tek ele aldığımız ve aralarındaki etkileşimi görebildiğimiz ölçüde anlamlandırabiliyoruz. Ama özellikle ilişkilerin bazıları örtük bazıları çok fazla oynak değil mi?

Bu aralar (ABD kastedilerek) hep “Üst Akıl”dan filan söz ediliyor ya, bırakın üst akılı, süper zekâ bile baş edemez bu süreçle… ABD kaos ortamında, kaosu kontrollü şekilde derinleştirme peşinde ama bölgedeki bir çok etmenin sürekli değişerek yeni ilişkiler ve çelişkiler yaratması ve bu çelişkiler yumağından kendisinin de etkilenmesi yüzünden elindeki aktörler, silahlar hiçbir şey bu kaosu denetlemesine yetemez. Kendince dört dörtlük senaryo yazmış olsa bile yapacağı tek hata bile (ki her kaos ortamında hata kaçınılmazdır) onu bir kez daha bataklığa saplayacaktır.

CB’ninki ise akıl ve zekâ değil, basit bir kurnazlık. Nihayetinde kendi yarattığı vakumunda boğulacak. Bel bağladığı termosunda (sarayında) hapis kalacak.

Çünkü her şey bir yana evrensel entropi yasası mazlumlar bakımından da geçerli. Zalimler kaostan medet umdukça, ezilenlerin entropi (düzensizlik) koşullarında özgürlük uğruna savaşma imkânı çoğalır. Doğada ve toplumdaki düzensizlik eğilimini anlatırken başvurulan işte o“entropi” kelimesi ise, Yunanca “yolda” demektir.

Yeter ki “yolda”, kendi yolumuzda, özgürleşme yolunda yürümeye devam edelim…