Herkeste hiçbir şey yolunda gitmediği hissiyatı hâkim, doğal olarak. Sonuçta herkesin hayatı öyle ya da böyle sekteye uğradı. Bazılarımız daha şanslı olup evlere hapsolarak korunabilirken, bazılarımız daha ciddi, yaşamsal sorunlarla boğuşuyor. Tüm bu sürecin sonunda toplumu yüzleşmesi ve baş etmesi gereken ciddi bir travma beklediği aşikâr.

Nasıl bir süreç bu?… 20-60 yaş arası olup evde kalabilmek lüks oldu. Bu lükse sahip olanların da olmayanlara karşı sorumlulukları doğuyor elbette. Ben de bu lükse sahip olanlardan biri olarak, başkalarının her gün toplu taşıma ile işe gidip geliyor olmasından duyduğum sıkıntıyla geçiriyorum günlerimi. Günler geçtikçe nasıl büyük bir felaket olduğu kendini daha acımasızca gösteren pandemiye rağmen güvencesizce çalıştırılanlara karşı borçlu hissediyorum.

Pandemi nedeniyle hayatlarını kaybeden insanların her akşam haberlerinde rakama dönüştüğü günleri yaşıyoruz. Sonra bu rakamlar diğer ülkedeki rakamlarla karşılaştırılıyor. Ve ertesi gün de bu döngü tekrar ediyor. Rakam değil bunlar, gerçek hayatlar. Tedbirsizlikten sonlanıyor.

Alınmayan önlemler yüzünden etkilerinin oldukça uzun süreceği bariz bir salgının içindeyiz. ‘’Bit artık lanet şey’’ diye isyan ediyorum kendi kendime, bitince felaketlerin ardı arkasının kesilmeyeceğini bilsem de...

‘Hayatın normale dönmesi mümkün mü, normal nedir, normal zaten krizdi, normali istemiyoruz’ gibi soruları ve itirazları görmüşsünüzdür. Herkes kendi kendine düşünüyor ‘ne olacak, bizi ne bekliyor’ diye. Normal nedir sorusunu bir kenara bırakıp ve gündelik hayatın bir şekilde aktığını farzedelim… Yeni rutinler, yeni alışkanlıklar, farklı bir gündelik yaşam olacak.

O yeni yaşam içindeki önceliğimizi de, geçmişin sorunları üzerine binen yeni travmalarla mücadele etmek oluşturacak. Görünen o ki gerekli önlemler alınmazsa yakın gelecekte daha büyük sosyoekonomik ve psikolojik dertlerimiz olacak. Daha fazla açlık, kıtlık, yoksulluk, işsizlik, borç ve depresyonla karşılaşacağız.

Öyleyse her şeyi bir kenara bırakıp önlemlerin alınmadığı senaryoyu canlandıralım ve bunu nasıl aşacağımızı düşünelim. Başlangıç noktası olarak da bugün şahitlik ettiğimiz, kapitalizmin herşeyi sermayeye indirgeyen mantığının iflasını alalım. Bu zamana kadar asla değişemeyeceğine inandırılmaya çalıştığımız düzen artık işleyemez halde. Başka bir yaşamı bu gerçeğin üzerine kuracağız ve temel ilkemiz de toplumsal dayanışma olacak.

Bir arada olabilmek, birlikte davranabilmek en önemli değerlerimizi oluşturacak, her zaman olduğu gibi... Bir arada olmaya, birlikte düşünmeye ve üretmeye dair elimizde bir dizi yöntem zaten var. Hem elimizdeki geçmiş deneyimlere bakıp hem de vakit kaybetmeden bu yöntemleri çevrimiçi forma adapte edip bugünkü umutsuzluğu da aşacak bir baş etme yoluna girmek için ne bekliyoruz?