Erdil Yaşaroğlu ve Selçuk Erdem’in internette karikatürlerini ticari amaçlar güderek kullandıklarını iddia ettikleri site ve kişilere açtığı, ciddi tazminat bedelleri istenen davalar gündemde. Karikatüristler cephesinden gelen açıklamaya göre, bu davalar sadece karikatürler üzerinden haksız kazanç sağlayanlara yönelik. Olaya bu açıdan bakınca haklılar da. Ancak dava açılanlar ya da uzlaşma teklif edilenlerden gelen bazı iddialar da avukatların fırsatçı yaklaşımları sonucu kurunun yanında yaşın da yandığı şeklinde. Bu mücadelede karikatüristleri anlıyorum. Mantığım karikatüristlerden yana. Ancak burada hem hukukçuların yeni medyanın doğasına aykırı toptancı yaklaşımından hem de karikatür için yeni medyada henüz kalıcı bir modelin oluşmamasından kaynaklı bir sorun olduğunu düşünüyorum. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi de işte bu sorun.

GEÇİŞ DÖNEMİ

Tarihte böyle geçiş dönemleri hep bazı sanat ve zanaatların bir süre bocalamasına yol açmıştı. Cory Doctorow, Özgür ve Bedava (Koç Üniversitesi Yayınları, 2017) kitabında bunu harika bir şekilde özetlemiş. Diyor ki, piyano ruloları ilk keşfedildiğinde notaları basıp satan bestecilerin ödü kopmuştu, bu rulolara hak ihlali olduğu için karşı çıktılar. Ancak bu rulolar, gramofonlara giden yolu açtı ve bir kayıt endüstrisi oluşturdu. Sonrasında radyo icat oldu bu kez bu kayıtları yapanların ödü koptu ve radyo yayınlarına karşı çıktılar. Bu da halloldu. Sonra kablolu televizyon geldi, radyo yayınlarını da aktarınca radyocular isyan etti. Onun üzerine video kayıt teknolojisi geldi bu kez kablolu televizyoncular yayınlarının kaydedilip yeniden paylaşılmasına itiraz edecek ama bu itiraz da sonuç vermeyecekti. Üzerine internet geldi, ilk anda pek çok sanatı (örneğin mp3’lerle müziği) yerle bir etti ama yavaş yavaş hukuku oturmaya başladı. Her yeni model, bir diğerini bazen yiyerek bazen de yeniden üreterek nihayete varıyordu. Sadece aradaki geçiş dönemi bazen ömürlere mal oluyor. Penguen dergisi gibi önemli değerler yok olabiliyor.

YOUTUBE VE NETFLIX MODELİ

Bugün orijinal bir içeriği Youtube’a koyduğunuzda, bazı şartları sağlamanız durumda size ya da yayıncınıza izlenme başına ödeme yapılıyor. Öyle ki, sizin telifli içeriğinizi başkası paylaştıysa, onun ödemesi dahi size yapılabiliyor. Burada bir ödeme modeli yıllar içinde oluşmuş durumda ve halen gelişiyor. Tartışmalar elbette var. Ancak karikatür sanatının müzik ve videodan farklı olarak tıkandığı nokta da bu. Henüz böyle bir yapı oturmamış durumda. Karikütüristler “biz kendi platformlarımızı kurduk, her yolu denedik” diyebilirler. Gerçekten de dava artık son çare olmuş olabilir. Ancak bilinmesi gereken şu ki bu sorunu davalar çözmeyecek. Belki insanlar bundan sonra karikatür paylaşma konusunda daha fazla farkındalığa sahip olacak ve paylaşmayacak. Ancak oralarda karikatür paylaşılmıyor diye de birileri karikatür için yeniden para ödemeyecek. Çünkü internette mizah ihtiyacı, meme’ler, caps’ler, videolar gibi yepyeni türlerle karşılanabiliyor. Burada karikatürün krizi, insanların izinsiz paylaşmasından öte bir kriz, tıpkı gazeteciliğin krizine benziyor. Örneğin; Escobar’ın hayatını haber olarak yaptığınızda büyük bir ekonominiz olmaz, günlük akışta bir haberdir ama bu bir Netflix dizisi olduğunda inanılmaz bir ekonomi oluşturuyor. Burada gazeteciliğin nasıl kendi yaratıcı çözümlerini bulmaya ihtiyacı varsa, mizah dergiciliğinin de böyle bir ihtiyacı var. Denenmiş olabilir ama belki de yeterince denenmemiştir.

DİJİTAL EMEK VE ÖTESİ

Bu köşede defalarca işlediğimiz üzere, dijital emek kavramıyla, değil karikatürist ya da sanatçıların, sıradan kullanıcının bile dijital emeğinin değerini tartışıyoruz. Böyle bir ortamda, bu davalar ancak geçici bir maddi çözüm ve karşılığında öfke oluşturacak. Dijital ortamda karikatürün karşılık bulması için davalar ötesinde yaratıcı, yıkıcı, yenilikçi çözümlere ihtiyaç var. Aynısı gazetecilik için de geçerli. Dünyada son dönemde yazarların abonelik yoluyla gelir elde ettiği Substack gibi girişimler deneniyor. Karikatüristlerin de bireysel ya da dergi dergi değil de Netflix gibi abonelik gerektiren büyük bir platformu mu olur, yoksa karikatürlerin video haline getirildiği bir tür mü yükselir bilemiyorum. Ancak şunu biliyorum “müzik değişince dans da değişir.” Müzik çoktan değişti ama dans aynı. Telif mücadelesini istisnalar harici haklı bulmakla birlikte bu bir şeyi değiştirmez demeden duramıyorum. Çözüm dansı değiştirebilmekte. Yiğit Özgür’ün unutulmaz karikatüründeki gibi: O zaman dans.