Kaşıkçı cinayetinin sırrını dedektifler çözemez, tarihçiler (ve devrimci tarihçiler) çözebilir.

Çözüme başlamadan üç tarihsel ipucu vereyim: Kaşıkçı, Kürtler, İran’a ambargo.

Bu coğrafya tarihi hakikaten ilginçtir. Geçen hafta Kaşıkçı hadisesine ilaveten iki haber daha dikkatimi çekmişti: “İran-Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), İran’ın Paveh kentinde çatışma çıktığını açıkladı.” Ve ikinci haber: “ABD, Türkiye’yi İran’a karşı ilan ettiği ambargoya katılması için sıkıştırıyor.”

1980 yılı Nisan ayında Devrimci Yol dergisinin 35. Sayısında ‘Ortadoğu ve Türkiye’de durum ve ABD çıkarları’ başlıklı yazıda aynen şöyle deniyordu: “İran’da Kürtler ile merkezi hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmalar sürüyor. ABD, Türkiye’den İran’a karşı ilan ettiği ambargoya katılmasını istedi.”

Şimdi sıkı durun, çünkü Devrimci Yol 35. Sayıdaki aynı yazıda ‘Kaşıkçı’ da vardı: “Ortadoğu’da işler kızışırken tam da bu sıralarda Suudi Arabistan ile Amerikan petrol ve silah tekelleri arasında ‘esrarengiz’ bir adam olduğu söylenen Kaşıkçı’nın ‘zuhur etmesi’ ilginç bir rastlantı olmuştur.”

O Kaşıkçı, yani Adnan Kaşıkçı, o yıllarda yaptığı silah anlaşmaları (kaçakçılığı) nedeniyle ünlüydü ve Türkiye’deydi. Hunharca öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı ise, işte bu silah kaçakçısı Suudi milyarder Adnan Kaşıkçı’nın yeğenidir.

(Hadi işin içine hem casusluk hem Trump’lık bakımından iki tesadüf daha katalım: Kaşıkçı’nın ‘Nabila’ adlı lüks bir yatı vardı ve James Bond casusluk filminde kullanılmıştı, 1980’lı yıllarda Trump bu yatı 29 milyon dolara satın almış ve adını [hayır Prens bin Selman değil!] ‘Prenses’ olarak değiştirmişti.)

Aradan 38 yıl geçmiş ve yine neredeyse kelimesi kelimesine aynı haberleri okuyoruz! Ve üstelik üç konu da hem o zaman hem şimdi iç içe ve birbiriyle bağlantılı…

Hani bazıları bizler için “40 yıldır aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz” diyor ya, iyi de kardeşim, 40 yıldır sanki pek farklı şeyler mi oluyor şu coğrafyada?

Emperyalizm ise emperyalizm, faşizm ise faşizm!

ABD Kaşıkçı cinayetini Suudilere daha fazla silah satmak için kullanma peşinde değil mi? Türkiye’yi İran ambargosu konusunda da sıkıştırmıyor mu? Kürtler bölgede yine kilit faktör değil mi?

Dedektiflik çözümünü bırakın, tarihsel çözümlemeye odaklanın. Çünkü Devrimci Yol dergisinin Nisan 1980 tarihli aynı yazısında bugün için de geçerli şu tespit yer alıyordu: “Bölgede sınıfsal ve anti-emperyalist bir temele oturmayan, dinsel ve ‘ulusal’ vb nedenlere dayalı çatışmalar, ABD emperyalizminin Ortadoğu’da yürüttüğü politikalarıyla tam bir uygunluk göstermektedir.” Hakikaten o sıralar da Molla Mustafa Barzani ve KDP, ABD’den medet ummuş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Şimdi durum çok mu farklı?

Türkiye’de ise faşizmin bir türevi olarak (yine) Yeni MC vardı iktidarda, altı ay sonra da Türk-İslam sentezcisi Amerikancı 12 Eylül faşizmi o misyonu devralacaktı.

İslamcı-Milliyetçi Cephe, ardından tek adam Kenan Evren faşizmi… Yani bu benzerlikler de mi tesadüf sevgili arkadaşlarım?

Elbette farklılıklar da var! Eskiden Türkiye için Avrupa ve Asya arasında ‘köprü’ derlerdi, ‘Sovyet tehdidine’ karşı NATO için ‘kanat’ ülke derlerdi, şimdi bir de ‘duvar’ eklendi. Avrupa’ya göçmen akışını durduran bir duvar! Avrupa için duvar ama Ortadoğu için yine köprü…

Meydan boş kalınca tarih tekerrür ettiriliyor, demek ki tarihin tekerrür etmemesi için en başta devrimcilerin tarihten ders çıkarması ve gidişatı değiştirmesi lazım. Cinayetlerin sebebi bilinebilir ve fakat cinayetler ve toplu cinayetler ancak bu tarih (kader!) değiştirilirse önlenebilir.