Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın vahşice katledilmesi üzerine epey yazıldı, çizildi. Kesinlikle kınanması ve en sert yaptırımlarla karşılanması gereken bu cinayetin nedeni ve nasılı henüz tam ortaya çıkmadı. Asıl amaç kaçırılması mıydı? Kraliyet ailesinin ego ve şımarıklığının hoyratlığı mı söz konusu?

Belli değil henüz ama yakında ortaya çıkar. Bu cinayet, ülkemizin ve dünyanın içinde bulunduğu “halin” sefaletini net bir şekilde ortaya koydu. Bazıları daha vahşice katledilen ya da kaybedilen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yakınlarının barışçıl, adalet ve faillerin bulunması talepleri şiddetle bastırılırken birden bire ortalık uzman doldu. Nerede ise Venedik Sözleşmesi’nin maddeleri ezberden okunur hale geldi. Türk gazeteci Metin Göktepe için sorulmayan sorular Suudi Gazeteci Kaşıkçı için epey “yukarılarda” ısrarla soruldu! Olsun! Samimi olmasa da bir gelişmedir!

Egemenlerin tüm dünyada pervasızca döktükleri kan ellerinden damlıyorken, insan hakları savunucusu kesilmeleri, yaptırım açıklamaları iki yüzlülük olduğu kadar başka kirli hesapların olduğunu gösteriyor. ABD içi çatışmalardan İsrail’in güvenliğine, Salman’ın yaptığı darbenin olası sonuçlarından Aramco anlaşmalarına, İran’ın sıkıştırılmasından Arap Natosu kurulması girişimlerine kadar birçok hesap var gibi. Tepki gösterenler de anlaşılıyor ki bizim çok iyi bildiğimiz bu “tanrının lütfu” cinayeti bir şekilde kullanmak istiyorlar.

Arabistan’ın ve ABD’nin başta Yemen olmak üzere işledikleri savaş suçlarını görmezden gelinip Kaşıkçı cinayeti için ambargolar, vize yasakları, boykotlar yaptırımlar açıklanması mide bulandırıcı. Hürriyet’te Kanat Atkaya’nın yazdığı ve cinayetin en azından “sorumlularından birisi” olan Salman’ın, “Çöldeki Davos” olarak adlandırılan “Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı’nda” uluslararası sermaye tarafından nasıl saygı ve sevgi ile karşılandığını okuyunca mide bulantınız daha da artıyor. Birkaç saat mesafedeki Yemen’de milyonlar açlıkla mücadele ederken, Çin, ABD, Japonya, İngiltere, Fransa, Güney Kore ve Hindistan sermayesi ile sözleşmeler imzalamış. Salman, 2017 sonlarında Suudi Arabistan’da 17 gün boyunca alıkonulduğu konusunda herkesin hemfikir olduğu Lübnan Başbakanı Saad el-Hariri ye bir de şaka yapmış: “gene alıkoydular demesinler sonra!” Tüm salon yıkılmış! Şakalar, espriler gırla!

Ülkemizde, Suudi rejimine dönük esirgeyici ve abartılı bir saygı dilinin kullanılması da en az yukarıdaki kirli hesaplar kadar mide bulandırıcı. Vinçlerle yaptığı, bir seferde birden fazla insanı asmaya yarayan idam sehpaları ile övünen, sokaklarında kılıçla infaz yapılan, kadınların insan yerine konulmadığı ve barbarca işlenmiş bir cinayette suçüstü yakalanmış bir rejimden bahsediyoruz. Hele yüzlerce kameranın ve bir çok “tanığın” gözü önünde kaybedilmiş bir olayın açık faillerine yaptıklarını “kabul ettirmek” nasıl bir diplomatik başarı olabilir anlayabilmiş değilim. Hele hele ABD karşıtı ve sözde anti emperyalist nutuklar atıp kendi topraklarında işlenmiş bir cinayetin soruşturmasına CIA’yi “ortak” etmek olsa olsa teslimiyet ve manipülasyona açık olmak anlamına gelir.

Bir şey daha hatırlatayım: anlaşılıyor ki ‘Suudi Arabistan’da’ 2008 yılında 4 vatandaşımız kafası kesilerek idam edilmiş. Halen yirmiye yakın vatandaşımız da idam cezası almışlar ve infazları bekleniyor. Epey sayıda vatandaşımızın cezası ise uzun süreli hapis cezasına çevrilmiş. Kendi deneyimimden (Reyhanlı Savcılığım sırasında karşılaştığım olaylar nedeniyle) biliyorum, bu cezalar adil yargılama kurallarının olmadığı hatta çoğu zaman avukat ve tercüman dahi atanmadan yapılan yargılamalar. Her biri Kaşıkçı’nın ki kadar değerli onlarca vatandaşımızın hayatı için yapılması gerekenlerin yapılmadığı ortada.

Tüm yaşananlar bir kez daha gösteriyor ki; eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi, sadece ülke sınırları içerisinde değil yeni bir anti emperyalizm ve enternasyonalizm perspektifi ile tüm dünyada verilmek zorunda!