Bilindiği üzere, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018 yılında İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda kendi ülkesinden gelen bir ekip tarafından vahşice katledilmişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının bu konuda hazırladığı ilk iddianame 2020 yılının Nisan ayında, ikinci iddianame ise aynı yılın Eylül ayında kabul edilmişti. Yargılamayı (kovuşturmayı) yürüten mahkeme 7 Nisan 2022 tarihinde 6706 sayılı Kanunun “Soruşturmanın veya kovuşturmanın yabancı devlete devredilmesi” başlıklı 24. Maddesine dayanarak dosyanın, yani davanın Suudi Arabistan’a devredilmesine karar verdi.

***

Olayın siyasi boyutu, özellikle Erdoğan’ın Kaşıkçı konsoloslukta alçakça şehit edildiKaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan bizden belgeleri almak istedi. Belgeleri dinletiriz ama vermeyiz, bir de bunları yok mu edeceksiniz. Ses kaydında üst düzey asker açıkça ‘Ben kesmeyi iyi bilirim’ diyor. Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir… Yargılayamıyorsanız, suçun işlendiği yer İstanbul olduğu için bunu İstanbul mahkemelerinin uluslararası hukuka göre yargılaması gerekir" sözlerinden sonra ortaya çıkan çelişki üzerine çok yazıldı çizildi. AKP’ye ilişik akademi ve kalem erbabı, birbiri ile çelişkili her iki kararı da her zamanki gibi herhangi bir tutarlılık, hukuk ve etik kaygısı duymadan meşrulaştırdılar. Aynen Bronson’ın iadesinde olduğu gibi. Kaşıkçı davasının devrinde sığınılacak “bağımsız yargı kararı” argümanı da geçerli değil. Çünkü nihai kararı siyasi irade verdi.
Dediğim gibi olay siyasi olarak çok tartışıldı. Peki, hukuki durum ne?


***


Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “Davanın durdurulması ve yargılamanın Suudi Arabistan'a nakledilmesi tamamen yasaya uygundur. 6706 sayılı yasanın 24'üncü maddesi, '1 yıldan daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda soruşturma ve kovuşturma sırasında eğer şüpheli veya sanığın yabancı devletin vatandaşı olması nedeniyle mahkeme huzurunda bulundurulamıyorsa ya da adli yardım yoluyla savunması alınamıyorsa soruşturmanın veya kovuşturmanın nakline karar verilebilir. Bu kanun burada böyle dururken ve bu kadar açık yazarken, Adalet Bakanı nasıl hayır diyebilir buna? ... Burada Türkiye'nin yargı yetkisini devretmesi diye bir şey söz konusu değildir. Yargı yetkisi Türk milleti adına Türk yargısına aittir. Bunun devri kesinlikle söz konusu değildir, hiçbir zaman da olamaz ama sanki Türkiye yargı yetkisini devretmiş gibi haksız bir algı oluşturulduğunu buradan ifade etmek isterim. Böyle bir şey söz konusu değil” demişti.


***

Öncelikle ceza kovuşturulmalarının aktarılması literatürde “yargı yetkisinin devredilmesi” olarak kabul edilmektedir. (Dr. Öğr. Üyesi Bilgehan SAVAŞCI TEMİZ, Uyuşmazlık Mahkemesi Dergisi- Yıl 9, Sayı 17, Haziran 2021- s. 457-498). Ayrıca 6706 sayılı yasanın 24. Maddesi -Bozdağ’ın saydığı koşullar varsa bile- “devredilir” değil, “devredilebilir” demektedir. Yani maddenin aradığı tüm koşullar varsa bile, hatta “mütekabiliyet” ve “milletlerarası antlaşma” varsa bile yasa devir etmeyi zorunlu kılmamıştır. Somut koşullara göre devirden kaçınılabilir. Kaşıkçı davasının özellikleri ise davanın devrini değil devredilmemesini zorunlu kılıyor. Her şeyden önce bir “devlet cinayeti” söz konusu. İkinci iddianameye konu olan Suudi Arabistan’ın soruşturma sırasında gösterdiği tutum, delillerin bizzat Suudi hükümeti tarafından karartılması, Suudi Arabistan’da yapılan yargılamaların göstermelik olması davanın devrine engel olmalıydı.


***


Bozdağ’ın “tamamen yasaya uygundur” tespiti de yerinde değildir. Bu tespitteki yasa 6706 sayılı “Cezai Konularda Uluslararası Adli İş Birliği Kanunu”. Bu yasa kendisi de fiyaskoya dönen “Vize Muafiyeti” sürecinde şart koşulan yasalardandı ve 2016 yılında yürürlüğe girdi. Öncesinde 1977 tarihli “Ceza Kovuşturmalarının Aktarılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin Onaylanması ve Uygulanması Hakkında Kanun” vardı. 6706 sayılı yasa bu sözleşmenin güncellenmiş hali diyebiliriz. Suudi Arabistan bu sözleşmeye taraf olmadığı gibi aramızda ikili bir anlaşma da yok. Bu durumda yani ikili bir anlaşma olmaması ve “hukukî ve fiilî mütekabiliyet bulunmaması” durumunda “Türkiye’nin aynı konuya ilişkin adlî iş birliği taleplerini karşılamayı garanti etmesi şartına” bağlanabilirdi. Bildiğimiz kadarıyla böyle bir şart da konulmadı.

***


Dosyanın devrini yasaya aykırı kılan bir diğer husus ise yasanın 24 (4) maddesine göre “Sanık hakkında yabancı adlî merci tarafından mahkûmiyet kararı verilmesi durumunda düşme kararı verilir” hükmü. Basına yansıdığı kadarıyla Suudi Arabistan Kaşıkçı cinayeti ile ilgili davayı sonlandırdı. Uyduruk mahkûmiyetler verdi. Sanıkların tamamı aynı mı bilmiyoruz. Ama birçok sanıkla ilgili olarak cezasızlık sonucunun şimdiden gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu skandal kararlardan sonra iktidarın üzerinde tek bir samimiyet testi kaldı: Yasanın 25 (5). Maddesine göre “… devredilen soruşturma veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmediğinin Merkezî Makamca adlî mercie bildirilmesi hâlinde soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesine karar verilir” hükmü. Bakalım “Merkezi Makam” böyle bir bildirimde bulunacak mı?
Özetle Kaşıkçı Davasının devri iktidarın yargı skandalları sayfasına eklenmiş en önemli maddelerden birisi haline gelmiş durumda. O zaman bu devir üstelik açıkça yasa yanlış anlatılarak niye yapıldı?
Cevabı İsmail Saymaz’a konuşan ismi açıklanmayan üst düzey AKP’li yetkili versin! : “… Konu kamuoyunda ‘Türkiye’ye Suudi Arabistan’dan para gelecek’ diye tartışılıyor. Bu çok sığ bir bakış açısı. Sonuç olarak evet para da gelir. Ama esas mesele bu değil. Zaten bu para Erdoğan’ın cebine mi girecek?”

Nerede ise bırakın yargı yetkisinin devrini, satılması söz konusuymuş!

Yazık, çok yazık!