Geride bıraktığımız haftaya damgasını vuran açıklama Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Artık bilmek zorundayım, siz gerçekten benimle birlikte misiniz?” çıkışıydı. Birçok kişi Kemal Bey’in bu ifadelerini açık bir adaylık beyanatı olarak yorumladı. Elbette bu ihtimal giderek güçleniyor ancak söz konusu açıklamanın hedefi, şahsi bir adaylık meselesiyle sınırlı değil.

Bir süredir hem CHP hem de 6’lı masa içerisinde, bir diğerine medya vasıtasıyla mesaj verme yarışı yaşanıyor. CHP’nin kurmayları her fırsatta Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklediklerini söylüyor, buna karşılık İyi Parti çevrelerinden, Meral Akşener’in çok önceden yaptığı “ben başbakanlığa talibim” açıklamasına rağmen, CB adaylığı için Akşener’i ya da Mansur Yavaş’ı işaret eden çıkışlara tanıklık ediliyor. Bu kadarla kalsa iyi, ortada henüz var olmayan başbakanlık koltuğuna dair de bir rekabet mevcut. Gelecek Partili Selçuk Özdağ, geçenlerde Davutoğlu’nun Erdoğan tarafından başbakanlıktan uzaklaştırılmasına gönderme yaparak “Bizim koltuğumuzu çaldılar” dedi ve ekledi: “Başbakanlık öncelikle bizim hakkımız.”

***

Erdoğan ve Bahçeli, 6’lı masadaki bu elense çekmeleri büyük bir keyifle izliyor. Muhalefet unsurlarının kendi tabanlarını konsolide etmek için birbiriyle uğraşmasını, tam da iktidar cenahında her şey tepetaklak giderken, muhtemelen “Tanrının bir lütfu” olarak görüyor. İktidarın aparatları da muhalefetteki fay hatlarını harekete geçirmek için her olanağı sonuna kadar kullanıyor. CHP ve İYİ Parti arasında ‘kimin sözü geçecek’ kavgası çıkarmak için troll faaliyeti yürütüyorlar. Ayrıca, kâh Ümit Özdağ ve Muharrem İnce gibi isimlerin muhalefete yönelik eleştirilerinin daha duyulur olmasını isteyerek kâh HDP etrafındaki tartışmaları körükleyerek yeni krizler yaratmak istiyorlar. Bu konuda zaman zaman başarılı oldukları da yadsınamaz.

Hâl böyleyken Kılıçdaroğlu’nun çıkışı hem CHP içine hem de Meclis muhalefetinin geneline bir mesaj niteliğindeydi. Kemal Bey, partisindeki kliklere en net uyarısını kamuoyu önünde yapmış oldu. Bununla da kalmadı, ortaklarına benzer bir tutum takınmaları için açık davet gönderdi. CB adaylığı konusunda sürekli gündeme getirilen İmamoğlu ve Yavaş’ın “Yanındayız” açıklamasını ilk yapanlar arasında olması ve ardından Akşener’in Kılıçdaroğlu’na “Ölene kadar şükran duyacağını” ifade etmesi mesajın Millet İttifakı’nın merkezine ulaştığını yani adresini bulduğunu gösteriyor. DP, Saadet, DEVA ve Gelecek Partililer, her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun açıklaması kendi partisine hitaben deseler de kendi paylarına düşen bir şeylerin olduğunun da farkındalar.

***

Olmayan koltuğun kavgasını yapmak muhalefete hiçbir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. Seçimlere kadar 6’lı masanın uyumunu bozacak harekette bulunan kim varsa, bunun bedelini siyasi kariyeriyle ödemeye hazır olmalı, bu çok açık. Saflar öylesine belirgin ki masadan kalkma, iktidarla örtük pazarlık içine girme gibi ihtimallerin seçmen tarafından cezasız bırakılmayacağını siyasi basiret sahibi olan her politik öznenin bilmesi gerekir. Bu gerçeğe sırtını dönen de zaten Türkiye’nin aktüel siyasi tablosundan bihaberdir.

CHP liderinin “Benimle misiniz?” sorusunun ardından dün de “Ben 5’li çetelerin, lordların, baronların adamı değilim… Alın teri dökenlerin yanındayım” demesi CHP’nin seçim kampanyasının ana hattının bu noktalardan geçeceğinin kanıtı niteliğinde. Demokratikleşme sorununu küçümseyen, sosyal adaletin konusunu dahi etmeyen, Kürt meselesinde milliyetçi sağın ezberi içinde kalan bir ‘alternatif’ dayatmasına 6’lı masada tüm handikaplarına rağmen ancak CHP direnebilir.

Özetle şu söylenebilir: Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiye, sermaye çevrelerine doğru yaptığı hamleler parti içine ve 6’lı masaya yönelik mesajlarıyla belirli bir aşamaya gelmiş görünüyor. Bunun sonucunda adaylık ilânı gelir mi orası hâlâ belirsizliğini koruyor. Fakat yapılan hamleler, müstakbel CB adayının niteliklerinin ve iktidarın vaat ve programının çerçevesini çizmek gibi bir fonksiyon üstlenmiş oluyor.