Dün "müftüye nikah kıydıranlar ve belediyeye nikah kıydıranlar diye toplumu ikiye bölüyorlar” diyen TBB Başkanı Feyzioğlu, bugün müftülü ve belediyeli nikah bölücülüğüne resmi ve dini şahitlik yapıyor.

Madem uygulamasında aktif yer alıp, siyasal islamcı devlet aklının ürünü olan kamu hizmetlerini dinselleştirmeye hukuk üzerinden meşruluk kazandırmak niyetiniz vardı; 15 ay önce bu yasaya neden karşı oldunuz?

Madem resmi nikah, Anayasanın 174/4. Maddesiyle koruma altına alınmış ise, o zaman bu dini nikahı yasallaştıran ideolojik aklın planına, TBB olarak neden destek olursunuz?

Zaten serbest olan dini nikahı, bir de mezhepçilik üzerinden yasallaştırarak resmileştirmek, Anayasa’ya, eşitlik ve laiklik ilkesine aykırı değil mi?

O zaman hukukun ve laikliğin “savunucusu” TBB, dün karşı olduğu şeyi bugün, Ağrı'da müftülük nikahını meşrulaştıracak gösteride neden yer alır?

Belli ki dert başkadır.

Bir Baro başkanı düşünün ki, ”söz konusu vatansa gerisi teferruattır” şeklinde bir hukukun üstünlüğünü ve temel insan hakları rejimini hiçe sayan açıklama yapabiliyor.

”Söz konusu vatansa”, TBB’nin koruması gereken temel insan hak ve özgürlükleri, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, çocuk istismarı ve kadın cinayetleri “teferruat” mı oluyor?

Dördüncü Cenevre Sözleşmesini ve uluslararası hukuku hiçe sayarak ”Devlet kalkan olarak kullanılan sivillerin hayatını korumak zorunda değildir” gibi açıklamalar da, müftülü belediyeli nikah gösterisi de aynı saikle yapılmıştır.

Feyzioğlu’nun derdi hukukun üstünlüğü değil, kendi üstünlüğüne hizmet ve statüsününü güçlendirmek içindir. Bunu da başkanı olduğu meslek örgütünün imkanlarını kullanarak yapmaktadır! Hukuka ve hukuk devletine dayalı hükümet politikaları yerine, iktidar politikasına dayalı bir hukuk anlayışını meşrulaştırmakla meşgul.

Hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve güçler ayrılığı ilkesine karşı çıkan iktidar aklına karşı, bu ilkeleri koruması gereken örgütünün başı, iktidar politikasının hukuk üzerinden meşruiyet kazanmasına dair anlayışa hizmet ederse, “tuz kokmuştur” demektir.

İşte bu yüzden hukukçular, TBB tarihinde bir ilke imza atıp, ilk kez bir Baro Başkanının istifası istediler. Ama “başkan” koltuğuna yapışıp bırakmayınca, TBB olağanüstü genel kurul için yeterli imzaya topladılar!

Yani Feyzioğlu TBB tarihinde istifası istenen tek başkandır!

Kendi örgütünün üyelerinin bile güvenmediği bu kişinin temsil ettiği “Avukatlar” mesleğine olan güvende düşmüştür!

Ipsos araştırma şirketinin Türkiye dahil, 23 ülkede yaptırdığı “Dünyanın en güvenilen meslekleri” araştırmasına göre, Türkiye halkı doktorlara, bilim insanlarına ve öğretmenlere yüzde 60-70 oranında güven duyarken, avukatlara daha az güven duyuyor! Yani her 100 kişiden sadece 23 kişi avukatlara güven duyuyor!

Bir de imamlara ve politikacılara! Her yüz kişiden sadece 12 kişi imamlara, 11 kişi de politikacılara güven duyuyor.

Avukatlık mesleğine olan bu güvensizliğin sebepleri nelerdir acaba?

Türkiye’de her 100 kişiden 77’si neden avukatlara güvenmiyor?

TBB Başkanı bunu dert edinip kendisine sordu mu? TBB üyeleriyle bunu ortak zeminlerde tartışıp, bu algıyı düzeltmek, mesleğe yönelik güvensizliği güvene dönüştürecek bir çalışma ve projeye imza attı mı? Bu algı, güven duyulmayan din görevlileri ile güven duyulamayan politikacılarla poz vererek mi düzeltilecek?

Ya da TBB olarak, asli göreviniz olan hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığının sağlanması ve avukatların birikmiş onca sorunların üstesinden gelecek bir çözüm aradınız mı? Yoksa bu temel sorunlara sırtınızı dönüp, asli olmayan konuları ve yol kişisel yol haritanızı faaliyetininizin merkezine mi koydunuz?