Bir bilmecem var sevgili okuyucular.

Efendim, bir kayıkçı kurt, kuzu ve ot ile birlikte kayığına binip karşı kıyıya geçmek istiyor, ancak kayık 2 tane yükü taşıyabiliyor. Bu yüzden karşıya geçerken her seferinde yanında kurt, kuzu ve ottan sadece birini götürebiliyor. Kayıkçı, otu kuzuya, kuzuyu da kurda kaptırmadan bu işi nasıl becerecek?

Cevabı bildiğinizi biliyorum. Ama ben de şunu biliyorum. Şimdi herkesin koalisyon kayığına bindiği şu günlerde hangi tumturaklı tahlilleri yapsam ve kendimce bir neticeye ulaşsam, boş!

Yedi yıl önceydi, 2008 yılında Amerikan istihbarat örgütlerini koordine eden Ulusal İstihbarat Konseyi’nin (NIC) yayımladığı “Küresel Eğilimler 2025: Dönüşen Bir Dünya” başlıklı raporu okumuştuk; bu raporda, “Önümüzdeki 15 yıl boyunca Türkiye’nin izlemesi en muhtemel yön, İslami ve milliyetçi eğilimlerin bir karışımını içerecektir,” tespiti yapılıyordu. Türkiye egemenlerine de deniyordu ki, ancak bu sayede ekonomisi daha güçlü ve bölgesinde ve dünyada daha önemli rol oynayan bir Türkiye olabileceksiniz! Yerseniz!

Yememiştik, çünkü o yıllarda da laiklik-şeriat, darbe-demokrasi, İttihatçı Ergenekon-İtilafçı AKP tartışmalarında, son çözümlemede bir yanda Türkçülerin, öbür yanda İslamcıların yer aldığını ve (kapitalizm zemininde) senteze ulaşacaklarını, ABD raporunu okumadan da İslami ve milliyetçi bir senteze duyulan ihtiyacı zaten biliyorduk. Bu karışımın adı hep “demokrasi” olmuştu bu memlekette; hepsi de Türk-İslam sentezcisi olanları, yani 1950’lerde Menderes’i, 1960’lardan itibaren Demirel’i, 1980 sonlarında Özal’ı baş tacı etmişlerdi. Çünkü kapitalizm bu coğrafyada en iyi böyle temsil edilirdi. Dolayısıyla Türk-İslam sentezi (İttihatçı-İtilafçı sentezi) olarak AKP-MHP koalisyonu seçeneği yine aynı kapta pişirilmeye çalışılırken, ABD istihbaratının kehaneti çıkmış sayılmıyor.
Peki, şu koalisyonlaşma süreci bir bilmece mi? Demokrasiyi önce tahrif edip sonra tarif ettiklerinde kendi bilmecelerine cevapları kolay oluyor. Seçim sürecinde madem dinsel argümanlar revaçtaydı, ben de bir seçim sonucu tahlili patlatayım: Seçimlerde aslında (o malum) Şeytan taşlandı, yalan mı?

Önümüzdeki dönemde, sokaktaki IŞİD’e toplumda korkutucu bir destek varken ne yapacağız? Öte yandan, Kürt sorunu yerine Kürdistan sorunu ortaya çıkıyorken, Kürdistan sorunu ise Kobane’den sonra stratejik savunmadan stratejik taarruza geçiş emareleriyle Tel Abyad örneğinde farklılaşırken, ABD ile zoraki (kerhen) işbirliği giderek stratejik işbirliğine dönüşecek mi? Yani siyasetteki anahtar (ya da kilit!) artık HDP değil Kürdistan mı? Türkiyelileşme süreci yanı sıra Kürdistanlaşma süreci başlamadı mı? Geçenlerde KCK’den Duran Kalkan “Barzani liderliğindeki Irak Kürdistan Demokrat Partisi ile PKK arasındaki bütün ilişkilerin sona erdiğini” söylerken, AKP-KDP hâlâ stratejik müttefikken Öcalan mı, Barzani mi Kürdistan’da lider sayılacak? Bu “demokrasi” ile toplum değişmiyorsa, yani “Aman seçmen kazanalım” deyince akla gelen ilk kurnazlık İslamcı söylemlerle seçmen ‘kafalamak’ çabası oluyorsa, bu görülmüşse, öncelikle şimdiki “demokrasiyi değiştirmek”, demokrasi adına dayattıklarına itiraz etmek şart değil mi? Bu sorular da mı bilmece?

Evet, yukarıdaki kayıkçı bilmecesine cevap vermişsinizdir. Kayıkçı, önce kuzuyu alır karşıya götürür bırakır, sonra gelir otu alır onu bırakır ve yanına kuzuyu alıp geri döner ve bu sefer kurdu alır otun yanına götürür bırakır ve sonunda geri dönüp kuzuyu alır karşıya geçer ve böylece hepsini taşımış olur.

Ama ya öyle olmazsa? Belki de kayıkçı önce kuzuyu sonra otu götürür, kuzuya otu yedirir, sonra kuzuyu getirip kurda yedirir ve tek başına geçerse karşı kıyıya? (Kim bilir belki de kurt otu yiyecektir!)

Bu son versiyondaki anahtar kelimeler: Kayıkçı: Zalim. Kayık: AKP-devleti. Koalisyon kayığı: Koalisyon kıyağı.
İnanmayacaksınız ama cevabı bütün bilmecelerin Orhan Veli’nin “Pireli Şiir”indedir, terennüm edin, iyi gelir:

“Bu ne acayip bilmece? Ne gündüz biter ne gece. Kime söyleriz derdimizi; ne hekim anlar ne hoca. Kimi işinde gücünde, kiminin donu yok kıçında. Ağız var, burun var, kulak var; ama hepsi başka biçimde. Kimi peygambere inanır; kimi saat köstek donanır; kimi kâtip olur, yazı yazar; kimi sokaklarda dilenir. Kimi kılıç takar böğrüne; kimi uyar dünya seyrine; karı hesabına geceleri, gündüzleri baba hayrına. Bu düzen böyle mi gidecek? Pireler filleri yutacak; yedi nüfuslu haneye üç buçuk tayın yetecek? Karışık bir iş vesselam. Deli dolu yazar kalem. Yazdığı da ne? Bir sürü ipe sapa gelmez kelam.”