Siz bakmayın Türkiye ekonomisinin öyle büyük sorunları olduğuna. Tamam, sorunlar var da, peki sorumluları var mı?

Türkiye’de ekonomiyi yönetmek kolay. Gerçekten. Hayır, yanlış anlamayın, ekonomiyi düzeltmekten bahsetmiyorum. Yönetmekten bahsediyorum. Nasıl mı?

Birincisi yönettiğiniz ekonomide yaşanan sorunların hiçbirisinden sorumlu değilsiniz. Tüm yetkiler sizde ancak sorumluluk hep başkalarındadır.

Mesela, kurlar mı yükseliyor, hemen “dış güçler” dersiniz konu kapanır. Önce rahip meselesi filan dersiniz. Zaman geçer ama baktınız kapanmıyor, hemen birkaç yabancı bankaya TL ile işlem yapma yasağı getirirsiniz. Fakat yurtdışında işler karışınca anında geri adım atarsınız ama olsun. Sonuçta “dış güçlerin” yaptıklarını gösterdiniz. Bir sonraki “kur saldırısında” kimi işaret edecekler merakla bekliyorum. Bir taraftan dış güçleri döviz piyasasında olup bitenden sorumlu tutarken diğer taraftan onlardan “swap” işlemi üzerinden döviz bulmaya çalıştığınızı da açıklarsınız. Gerçi o girişimler şimdiye kadar karşılık bulmadı ama olsun. Sonuçta Katar ile yaptık. Ne güzel.

Ödemeler dengesinde sorun mu yaşıyorsunuz, cari açık mı büyüyor? Önce samanı, patatesi, soğanı ithal edersiniz sonra dönüp “ülkeyi ithalat cenneti yapmak isteyenleri” dış ticaret açığının sorumlusu olarak ilan edersiniz. Kim mi onlar? Son on sekiz yıldır ülkeyi yönetenler olmadığı açık. Kim olduklarını ben bilmiyorum. Şimdi buraya Demirel, Ecevit ya da Özal olabilir mi diye tahminlerimi yazacağım ama 30 yaşın altındaki okuyucular onlar kim diye sorarlar endişesi taşıyorum. Geriye kim kaldı?

İkincisi, telaffuz ettiğiniz hiçbir rakamın detayını vermek zorunda değilsiniz. Bahsettiğiniz rakama nasıl ulaştığınızı kimse bilemez. Örneğin, “Suriyelilere harcanan 40 milyar dolar.” En son rakam 40’tı sanırım. Yoksa 60 olmuş muydu? Hatırlayamadım. Devletin harcamalarının kalem kalem gösterildiği yer bütçedir. Bütçe verilerinde bu “harcamalara” ilişkin rakamlar var mı? Zaten önemi de yok.

Ya da salgın döneminde sağlanan destekler. 100 milyar lira ile başladı, kısa sürede 252 milyara ulaştı, sonra “çarpan etkisi” ile 600 milyara çıktı. Büyük para değil mi? Yaklaşık 95 milyar dolar eder. Dolar olarak ifade ediyorum ki büyüklüğü daha net anlaşılsın.

Peki, bu tutar nasıl hesaplandı biliyor muyuz? Ben bilmiyorum. Sorsak söylerler mi? Bence de detaylarda boğulmaya gerek yok. Sonuçta “çarparak” 650 milyara ulaştık. Biraz daha çarparsak 1 trilyon bile yaparız Hazirana gelmeden. Gördüğünüz gibi desteklerde Nisan Marttan, Mayıs Nisandan ve Haziran da Mayıstan iyi oluyor.

Önce Cumhuriyet döneminde yapılan yatırımları bir bir, bazen paket halinde satarsınız. Oradan gelen parayı harcayıp bitirince de dönüp “hazıra dağ dayanmaz” dersiniz. Bence de dayanmaz. Haklısınız. Hazıra dağ dayanmaz bir Anadolu tabiridir. Ama bunun ne anlama geldiğini bilmek için önce dağı tüketmeleri mi gerekiyordu? Aynen öyle yaptılar. Deyimler ispat edilmesi gereken ifadeler değildir. Ama yaşayarak da öğrenmiş oldular. Onlar öğrenmesine öğrendiler de bu arada olan o kamu varlıklarına oldu.

Bu arada, BDDK yeni bir karar açıkladı. Artık 100 gram ve üzerinde altın almak isterseniz önce parayı vereceksiniz, sora bir gün bekleyeceksiniz altınlara ulaşmak için. Daha önce dolar alımında da benzer bir sınırlama getirmişlerdi. Ardından bir de dolar alımına vergi koydular. Acaba altın alımın da benzer şekilde vergi getiriler mi? Diyebilirsiniz ki ben sadece çeyrek altın alıyorum, 100 gramı nasıl alayım. Haklısınız. Siz şimdiden çeyrekleri biriktirin. Malum karantinadan sonra düğün mevsimi açılacak. Hazırlıklı olmakta yarar var.