AKP Genel Başkanı 15 Temmuz’u tarihe bir de şu vecizeyle geçirdi:

“Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki, hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Ee bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.”

Ama bir yıl önceki vecizesi de anlamlıydı. 15 Temmuz’un hemen ardından “Rabbim ve milletim bizi affetsin” demişti.
Peki, bir de ne demişti? “Bu, Allahın bir lütfü”.

Böylece hal ve gidişi özetlemiş olduk. Peki, bundan sonra ne olacak?

Darbe girişiminin ilk gününden itibaren tepkimizi ortaya koyduk. Darbecileri lanetledik. Bir yıldır öngörülerimiz teker teker gerçekleşiyor. Darbe girişiminin ‘bilinmeyenleri’ denilen şeyler ‘bilinmesi istenmeyen’ şeyler ve fakat bizler bunları kesin bilgi kıvamında tahmin ediyoruz, parçaları birleştirirken boşlukları dolduruyoruz, hepsi bu… Yani artık sadece itirafları beklemek durumundayız.

İyi de bundan sonra ne olacak? Bunun cevabını günbegün hakikaten bilebilse bir köşe yazarı, onu kim tutar ki. Bir arkadaşım vardı, cevap olarak bütün seçenekleri, a, b, c, d, diye sıralar, sonra e, yani ‘hiçbiri’ seçeneğini ilave etmeyi de unutmazdı. E?

Farkındasınızdır, AKP cenahından sürekli kaos tehditleri yükseliyor. Öyleyse: a) kaos b) kaos c) kaos d) kaos ve elbette yine e mi?

Kontrollü kaos mu kontrolsüz kaos mu? Evet, gidişat kontrollü darbeden kontrollü kaosa!

Elbette kontrollü kaos, oksimorondur, kontrol altına alınabiliyorsa zaten, başka bir şeydir. Ama kontrollü kaos ‘niyeti’ oksimoron değildir, muktedir siyasetidir, çaresizliğin siyaseti… “Hele bir karışsın ortalık, güç bizde nasıl olsa, kendi lehimize kontrol altına alırız” hesabıdır.

Saray kaosu kontrollü şekilde derinleştirme peşinde olabilir ama içte ve dışta birçok etmenin sürekli değişerek yeni ilişkiler ve çelişkiler yaratması ve bu çelişkiler yumağından kendisinin de etkilenmesi yüzünden elindeki aktörler, silahlar hiçbir şey bu kaosu denetlemesine yetemez. Kendince dört dörtlük senaryo yazmış olsa bile yapacağı tek hata bile (ki her kaos ortamında hata kaçınılmazdır) onu bir kez daha duvara toslatabilir. Üstelik üst akıl dedikleriyle bile akıl ve zekâyla değil basit bir kurnazlıkla baş etmeye çalışıyorlar.

Mesela “Al sana darbenin siyasi ayağı!” deyip faturayı CHP’ye kesebilirler. Kılıçdaroğlu da sıranın kendisine geldiğinin mutlaka farkındadır.

(İyimser (!) olmak için hiç sebep yok mu? Varmış. Telefonu her açtığımızda AKP Genel Başkanını mecburen dinledik: “15 Temmuz demokrasi ve milli birlik gününüzü tebrik ediyorum” dedi. Tebrik ettiğine göre 15 Temmuz aynı zamanda bir ‘Bayram’ yani. Telekom internet kotasını kaldırdı, sürekli film indirdim. Turkcell de hediye dakika verdi işte. Darbe girişimi oldu insanlar öldü; bayram seyran gibi, Allahın bir lütfü olarak ‘kutladılar’ işte!)

Artık AKP’ye kışt diyen herkesin otomatikman FETÖ’cü damgasını yediği ülkede insanlar aşından, işinden ediliyor pervasız şekilde. Şimdi aklıma geldi, Genel Başkanın bir vecizesi daha vardı. Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi” vecizesinden “Atmayalım da besleyelim mi” noktasına yatay geçiş: “Gitsin özel sektörde çalışsın, bize ne, onu mu düşüneceğiz bir de? Devlet mi besleyecek bunları?”

Sormaya devam edelim. Peki, kontrollü kaos içindeki seçenekler nelerdir? a) Saray kazanır b) Saray kaybeder c) Pata durum olur, bir süre daha böyle gider d) Beklenmedik bir şey olur… e) (yine) hiçbiri…

Marifet, bu muhtemel seçeneklerin hepsine göre hazırlık yapmaktır; hangisinin olacağını bilmek kehanettir ama ağırlıklı ihtimali görebilmek isabetli çözümleme ister. Çözümden önce, çözümü de bulabilmek için, çözümleme ister. Bu amaçla şu soruları bir kez daha masaya yatırmak şart: Dünyada ne oluyor? Bölgede ne olacak? Kürt meselesi ne olacak? Saray tamamına erdirebilecek mi? CHP’ye ne olacak?

Bunlara verilen cevaplarla uygun uzun erimli planlar da yapılabilir, ama ona bel bağlanmadan, acil bir seçenek olarak, kısa erimli planlar, yani adım adım yol almalar daha hızlı ve daha hedef-odaklı sayılmalı.

Hedef belli. Şu beladan bir an evvel kurtulmak. Daha önce de hatırlatmıştım. Kaos (kargaşa) beklentisinin ağır bastığı konjonktürde, genelinde sol muhalefet bakımından da bir nevi doğaçlama bir hat izlenebilecek gibi bir döneme giriliyor demektir. Doğaçlama çözümlere ihtiyaç duyulduğunda ‘yaratıcılık’ da öne çıkar. Elimizdeki araçları belki de öngördüğümüzden başka işlevler yükleyerek kullanabilmek bir çözüm olabilir. Hani hep yaparız ya, tornavida bulamadığımızda, mesela bıçağın kenarıyla vidayı sıkıştırırız, işte öylesine.

Halk güçlerinin ‘birleşik’ gücü olabilme iddiasının yanı sıra, direniş ve dayanışma gibi iki ‘birleşik’ tarzın üzerinde de yükselen bir hareketten söz ediyorsak: Saray inisiyatifini arttırdığında direniş yönünde doğaçlamalar öne çıkacak, inisiyatifini kaybettiğinde ise dayanışmaya dair doğaçlamalar… Sezgiler, yaratıcılık çok önemli. Doğaçlamada ezberlere bağlı kalmak yoktur çünkü… Meclisler tarzıyla çalışmak, farklı fikirlerden beklenmedik ve doğaçlama çözümlerin ortaya çıkmasına da imkân tanıyor. Çalarken bestelemek misali, devrimci siyasette de tartışırken çözüm bulmak, hareket halindeyken örgütlenmektir doğaçlama…

Kaos varsa öngörüde bulunabilmek imkânsız mıdır? Ama en iyisi ve mantıklısı bütün hesapların ‘en kötüsü gelebilir üzerine’ yapılmasıdır. Kendimizi daha da kötüsünün geleceğine hazırlamaktan başka çaremiz yok.

Daha önce de söylemiştim: Zalimler kaostan medet umdukça, ezilenlerin entropi (düzensizlik) koşullarında özgürlük uğruna mücadele imkânı da çoğalır. Doğada ve toplumdaki düzensizlik eğilimini anlatırken başvurulan işte o ‘entropi’ kelimesi ise, Yunanca ‘yolda’ demektir.

Yeter ki ‘yolda’, Adalet Yürüyüşüyle devam ettiğimiz kendi yolumuzda, özgürleşme yolunda yürümeye devam edelim.