İlk kötü haberim evli veya ilişki içinde olanlara. Ünlü evlilik ilişkileri uzmanı John Gottman’a göre istikrarlı bir ilişki için “iyi etkileşimlerin” oranı, kötü etkileşimlerin oranından en az beş kat fazla olmalı. Çünkü kötü, iyiden çok daha güçlü. Yani şiddetli bir kavganın izlerini, görünürde belki bir demet çiçekle kapatabilirsiniz ama gerçekten onarmanız için dört olumlu gelişmeye daha ihtiyaç var. Hadi geçmiş olsun. Bu bilgiyi, köşemi ilişki koçluğu köşesine çevirmek için yazmadım elbette. Bu örneği, aslen bir psikoloji çalışmasıyla, 2002 Nobel Ekonomi Ödülü’ne layık görülen Daniel Kahneman’ın Hızlı ve Yavaş Düşünme (Varlık Yayınları 2015) kitabından aktarıyorum. Çünkü Kahneman bu örneği, kötüyü algılama hız ve kabiliyetimizin iyiden kat kat yüksek olduğunu anlatmak için kullanıyor. İkinci kötü haberim şu ki Kahneman, kitabın aynı bölümünde insanların ve hayvanların beyninde “kötü habere öncelik vermek için bir mekanizma” bulunduğunu da araştırma bulgularıyla etkileyici bir şekilde detaylandırıyor.

Bu yazıyı, geçen hafta bu köşedeki yazıda eleştirdiğim “saçma sapanlık düzeyinde kötü fikir ve gelişmeleri, onlarla dalga geçtiğimizi sanarken yayma” davranışımızın psikolojik boyutunu atlamamak için yazıyorum. Gerçek şu ki, kötü olan istemimizin dışında dikkat çekiyor, bunu engellemek çok zor. Peki medya okuryazarlığımızı bu bilgi ışığında nasıl gözden geçiririz? Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun derdi bu.

Kötü haberin çekiciliği

Ülkemizin günümüzdeki olağanüstü şartlarını asla yadsıyamayız ama beynimizin kötü olanı seçmeye odaklandığını unutmamak önemli. Medya okuryazarlığımızı verimli bir şekilde dönüştürmek için bunu kendimize sık sık hatırlatmakta fayda var. Biz “kötü habere” öncelik veriyorsak, medyanın da olan bitenin içinden en kötü olanlara ağırlık vermesine şaşırmamak gerekiyor. Önemli olan bu karşılıklı ilişkinin yarattığı algıya tamamen teslim olmamak. Gerçeklerden elbette kaçmayacağız ama sadece “kötüyle” beslenmenin yaratacağı bıkkınlık da paradoksal bir şekilde gerçeklikten koparıyor insanı. Bunun sonucu da Instagram gibi sosyal mecralarda farklı bir sahte dünya yaratmaya kadar varıyor.

Kötü habere eleştirel bakmak

Evet geçen haftaki yazıda detaylandırdığımız gibi “kötü fikirler içeren” haberleri yayma konusunda çok coşkulu olmamalıyız ama onlardan tamamen kaçmak da mümkün değil. Bu konuda medyanın da çabalaması gerekecek. Çünkü gazeteciliğin geleceği biraz da gelecek gazeteciliğinde gizli. Bir örnekle gidelim; bu aralar en sık rastladığımız bilim haberi “robotların dünyayı ele geçirme ihtimali” üzerine. İnsanların yaptıkları pek çok işi ellerinden aldılar ve almaya da devam ediyorlar. Bu durum korkuyla karışık bir merak yaratmıyor da değil. “Robotların işimizi elimizden alacak olması kötü bir haber” ama buna karşı geliştirilen fikirler de var. Örneğin; Tarihçi Rutger Bregman “Gerçekçiler İçin Ütopya” isimli uluslararası çoksatar kitabında (Domingo, 2018) robotların insanların yaptığı çoğu işi elinden alacak olmasına o kadar karamsar bakmıyor. Vaktiyle Marx’ın dahi karşı çıktığı “Temel Gelir” fikrinin vakti gelmiş olabileceğine işaret ediyor. Yani robotlar işleri yaparken insanlara karşılıksız bir şekilde hayati ihtiyaçlarını karşılayacak “temel gelir” dağıtılması gibi. Bu fikir iktisadi olarak tartışma konusudur ayrı ama bu kötü habere bu perspektifi kazandırırsanız, işin şekli biraz değişir.

Ezcümle; her şeyin kötüye gittiği kanaati kuvvetli olsa dahi içimizde biraz umut olmadığı sürece devam etme gücünü kendimizde bulamayız. Hem medya okuryazarlığımızı hem de medya içeriği üretimimizi geliştirmenin yolu da önce “beynimizin bile kötü haberlere öncelik verdiği” bilgisini sindirmekten geçiyor. O halde kötülerin içinde bir köşede kalmış “iyiyi” görmek için biraz daha çabaya ihtiyaç var. Kötü fikri yaymamayı belki becerebiliriz ama bunca kötülüğün içinde iyiyi bulmak işin zor kısmı. Ancak daha iyisini hayal etmek için bile bir parça umuda ihtiyacımız var. Çünkü sadece umutsuzluk yayarak gazetecilik de devam etmez, okurluk da…