Diyanet İşleri Başkanı, laiklik ve Atatürk düşmanı meczubu ziyaret ediyor. Muhalefet partileri hep birlikte “istifa etsin” çağrısı yapıyor.

Ama akıl edip “laik bir ülkede mezhepçi bir din kurum olmasın” diyemiyorlar. Çünkü muhalafet de laiklikliği savunamıyor.

Diyanetin Başkanı Ali Erbaş ise “insani bir ziyaret” argümanına sığınıp, “kişileri itibarsızlaştırmak kul hakkı ihlalidir” diyerek mağduriyeti oynuyor.

Diyanetin mezhepçi cübbesini giy, makam arabasına bin, “Anayasal kurum Diyanet” adına ziyaretini yap, resimli haberlere tepki gelince, “insani ziyareti” olarak pazarla. Biz vatandaşları da salak yerine koy.

Sonra da “kul hakkını ihlal etmeyin” diyerek “mağdur” edebiyatına sığın.

Sayın Başkan gelin size “kul hakkı” yenilen ve hakları ihlal edilen gerçek mağdurları anlatayım. Siz Şeyhülislamlar ve kurumunuz yıllardır Alevilerin, Caferilerin, Şiilerin, Gayri müslimlerin, ateistlerin, kadınların ve çocukların haklarını ihlal ediyorsunuz! Haram ettikleri vergileri utanmadan yiyorsunuz!

Yıllardır farklı inançların haklarını gasp edip, dinsel ayrımcılığın daniskasını yapıyor ve temel insan haklarını ihlal ediyorsunuz!

Siz eşitlik, laiklik, din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğüne karşı kurulmuş resmi devlet Sünniliği yapıyorsunuz. Demokratik, laik, sosyal ve bir hukuk devletine aykırısınız.

Diyanetin varlığı, Türkiye’de inanç özgürlüğünün önündeki en büyük engel olarak orada duruyorsunuz. Sünniliği resmi din haline getirerek, Sünni kardeşlerimizin inancını da diyanetin makamlarına esir ve tutsak ettiniz. Sünni dindarlık “çerez parasına” menfaat kölesine dönüştürüldü.

Sizin istifanızı talep etmek yetmez, başkanı olduğunuz Diyanet kurumu kapatılmalıdır. Eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel kamu kurumları değil, asıl diyanet özelleştirilmelidir.

Çünkü; laik devlet, din, mezhep ve dindar üretmez. Bu özel alana aittir.

Laik devlet vicdana müdahale etmez.

Vatandaşı zorla din kalıbı içine sokmaz.

Toplumsal ve dinsel çeşitliliği resmi din çimentosu ile homojenleştirmez.

Alevi, Hıristiyan, Musevi, Ezidi, Ateistin vergisini, Sünni din bürokrasisine aktarmaz.

Kamu bütçesi ile mezhepçi “Diyanet TV-Radyo” açmaz.

Kamu bütçesi ile dini finanse etmez.

Din adamlarına maaş vermez.

Dini kuralları ve fetvaları ile özel hayat düzenlemez. Ahlak ve din polisliği yapmaz.

Mercedes’li, cübbeli, sarıklı, sakallı ve 150 bin imamlı din bürokrasi ile din hizmeti vermez.

Dinci, şeriatçı, cemaatçi, Fetöcü ve siyasal İslamcı girişimleri kollamaz, beslemez ve büyütmez.

Yargı sistemi Diyanet’in fetvalarına göre karar vermez.

Dindar ve kindar nesil için eğitimi dinselleştirmez.

Aleviliğin tanımını yapmaz.

Farklı inançlar ve inanmayanlar üzerinde sosyal baskı mekanizmaları kurmaz.

Sayıları 20 bini aşan cami yaptırma dernekleri açmayı teşvik etmez.

Anayasa’nın 136. Maddesi gereği “Diyanet İşleri Başkanlığı laiklik ilkesi doğrultusunda görevlerini yerine getirir” deyip, DİB’nın 633 sayılı kanunundan da laiklik ilkesini çıkarıp, “İslam dininin ibadetleri doğrultusunda Kuran ve Sünneti referans alarak hizmet verir’’ diyerek halkını kandırmaz!

"Laiklik var” ve “dinde zorlama yok” diyerek, zorunlu din dersi vermez.

Kadınların vergisi erkek imamların din bürokrasisini kurmaz.

Diyanet’i korumak için, Siyasi Partiler Yasası'na 89. Maddeyi koymaz.

Siyasal ve toplumsal alanda dinsel vesayet kuramaz.

Alevilerin Cemevlerine tanım getirmez, köylerine zorla cami yapmaz.

Hac organizasyonu yapamaz.

Kadının köleleştirilmesine hizmet edecek fetvalar vermez.

Şimdi sormak lazım, "kul hakkı" yiyen kim, ihlal eden kim?